Hatay’da Âkil Adam Çok, Siyaset Gölge Etmesin Yeter

10 yıllık bir aradan sonra ikinci kez geldiğim Hatay’da, havalimanından kentin merkezine doğru yaklaştığımızda parklarda, restoranlarda ılık bir yaz gecesine eşlik eden insanları gördüğümde şaşırdım. Çünkü medyada yer alan haberlerde Hatay’da artık geceleri kimsenin sokağa çıkmadığından, etrafta El-Kaide militanlarının gezdiğinden, ajanların cirit attığından söz ediliyordu sık sık.

Memleketin batısında Hatay’da son günlerde neler olduğuyla edindiğim ve yıkılan tek mitim bu değildi kuşkusuz. Reyhanlı, Altınözü, Samandağ, Yayladağı ve Antakya merkezde farklı kesimlerle yaptığımız görüşme ve temaslar hem mülteciler cephesinden hem de Hatay’ın sakinleri cephesinden basından ve sosyal medyadan öğrendiğimiz birçok bilginin yanlı ve eksik olduğunu gözlemledim.

Bu bilgilerden ilki özellikle sınıra yakın köylerden Bükülmez ve Kuşaklı’da El-Kaide kampları olduğu yahut Özel Harpçilerin muhalifleri eğittiği kamplar olduğuyla ilgili. Bu iki köy de sınıra çok yakın ve düz araziler üzerine kurulu. Bir çadır bile koysanız fark edilebileceğiniz köyler. Nitekim sınıra yakın bir tepede yaklaşık 5 dakika durduğumuzda hemen karşı tepedeki karakoldan bize doğru bir askerî kamyon hareket etti. Ve yasak bölgede olduğumuz hatırlatılarak görüntülerimizin silinmesini rica(!) ettiler. Sınırda istendiği vakit çok iyi bir denetim olduğunu deneyimledik ama aynı zamanda mültecilerden özellikle muhaliflerle ilişkili olanların hem resmi hem de kaçak olarak sınırdan çok rahat geçebildiğini de yaptığımız görüşmelerde duymuş olduk. Sınırdaki bu keyfiyet hali, Hatay’daki tüm farklı kesimleri rahatsız eden en önemli konu.

Ulusal basında özellikle CHP’nin gayretleriyle yer alan mülteci kamplarında muhalif askerlerin eğitim gördüğü veya gündüz dinlenip gece savaşa gittiği konusunda da ince ayrımlar var. Özellikle Yayladağı kamplarında hem kaçak hem de izinli olarak gidip muhaliflere destek verdiğini söyleyenlerle görüşmeler yaptık. Görüştüğümüz muhalif mültecilerden ikisi o gün Suriye’den geldiklerini ve gıda, ilaç desteği için geldiklerini dile getirdiler. 20 ve 25 yaşlarında olduklarını söyleyen bu gençlerle Yayladağı’nda Türkmenlerin kaldığı kampa girişleri öncesinde görüştük. Yanlarında, kendilerine gerekli gıda ve ilaç desteğini sağlayacak Türkmen mülteciler de vardı. Kuşkusuz bu karşılaşma Suriye’de neler yaşandığının ve oradaki farklı kesimlerin Esed’e karşı birleştiğinin göstergesi.

ESED YANLISI OLARAK GÖSTERİLMEK

Ancak kamplarla ilgili bu durum; siyasi parti temsilcilerine, sivil inisiyatiflere, gözlemcilere, basına kapalıyken, bu tarz geçişlerin yaşanması Hatay’daki iç barışı zedeleyen en büyük unsurlardan. Kimi PKK militanlarının, kimi muhaliflerin kimi de El-Kaide militanlarının geçişlerinden endişeli. Hem Sünniler hem de Nusayriler, bu konunun Hatay’ı provokasyonlara açık hale getirdiğini dile getiriyorlar. Özellikle de Başbakan’ın Suriye’deki son durumlarla ilgili Kerbela benzetmesinin Hatay’daki Nusayriler arasında büyük kırgınlık ve öfkeye neden olduğunu yerinde gözlemledik. Konuşmadan bir gün sonra Samandağ merkezinde görüştüğüm kadın erkek her Nusayri’de büyük bir kırgınlık vardı. Mülteciler konusunda ve muhalif askerlerin kamplarda barındırılmasıyla ilgili sadece Nusayrilerin rahatsız olduğuyla ilgili algılar ve haberler ise kesinlikle eksik. Hem Reyhanlı hem de diğer ilçelerde, Antakya merkezinde görüştüğümüz sıradan vatandaşlar, esnaflardan sivil toplum kuruluşlarının temsilcisine büyük bir Sünni kesimin de bu durumdan rahatsızlık duyduğu açık.

Bu rahatsızlık ilk olarak Hatay’ın ekonomik durumundaki sıkıntılardan kaynaklanıyor. Sınır kapılarının kapatılmasından ve savaş sebebiyle turizmin azalmasından sebeple esnaf, sıkıntılı bir dönem geçiriyor. Buna kira başta olmak üzere her türlü tüketim maddelerinin fiyatının yükselmesi de eklenince, mülteciler doğal olarak Hataylılar için sorunun kaynağı olarak görülüyor. Ancak hem Nusayriler hem de Sünniler, mültecilerin Hatay’daki kamplarda barındırılmasına değil; denetimsizlikten rahatsız, bunu vurgulamak gerekir. Lokantalarda veya hastanelerde sorun çıkardıkları durumlar hemen hemen herkesin ilk tepki cümleleri. Bu tip durumlar çok sık yaşanmıyor ancak şehir efsanesi gibi kulaktan kulağa yayılıyor kentte. Bu arada Hatay’daki sol kesimin büyük çoğunluğu, iktidara yakın medya tarafından Esed yanlısı olarak gösterilmekten rahatsız. Geçtiğimiz günlerde yapılan mitinglerde; açılan bazı pankartlar sebebiyle mitingdeki herkesin Esed yanlısı olarak gösterilmesi büyük bir rahatsızlık oluşturmuş. Mitinglere Sünnilerin de katıldığını öğreniyoruz mesela.

Hatay’da beni umutlandıran ve sevindiren; kentin farklı kesimlerinin bir araya gelerek kurduğu Antakya Sivil İnisiyatifi oldu. Siyasi parti ve STK temsilcilerinin oluşturduğu platform, hem resmi makamlarla hem de farklı toplumsal gruplarla görüşmeler yaparak, hem kentteki tedirginlikleri gidermeye hem de provokasyonları önlemeye çalışıyor. Platformun geçtiğimiz hafta yaptığı açıklama, Suriye’deki savaşın Hatay’a yansımalarının büyük fotoğrafına ve çözüm yoluna işaret ediyor: “Kardeş Suriye halkının içinde bulunduğu durum ve iç çatışmalar bizi endişelendiriyor. Bir an önce şiddetin durması, barış ve demokratik geçişin tesis edilmesi çok önemlidir. Bunun için bölge ülkelerinin arabuluculuğu gerekmektedir. Suriye’ye yapılacak dış müdahaleye karşı olduğumuza, bunun sorunları karmaşık hale getireceğine inanıyoruz. Bu durumdan kaynaklanan mülteci akını, çoluk çocuk, ailelere insani yardım, her şeye karşın komşuluk gereğidir. Ancak bu insan akınının bir statüye kavuşturulması, ihtiyaçlarının karşılanması ve rehabilite edilmesi gerekmektedir. Bütün bu gelişmelere karşın tahrikleri fısıltı gazetesini ve dedikoduları yaymak, buradaki kardeşlik ortamına katkı sağlamaz. Biz tahrik dilini değil, dostluk dilini kullanmalıyız. Üslubumuza özen göstermeliyiz. Bu coğrafyada ciddi bir ekonomik sıkıntı baş gösteriyor, işsizlik artıyor. Bu gelişmeler de ortamı olumsuz etkileyebilir. Hükümetin durumu dikkate alıp acil bir destek paketi hazırlaması doğru olur.”

Kısacası Hatay’da durum basının farklı organlarının çok kutuplu olarak yansıttıkları gibi kamplaşmış değil. Günlük hayat rutiniyle sürüyor. Ancak provokasyon girişimlerinin yeşerebileceği bir zeminin mevcut olduğu aşikâr. Başta Başbakan olmak üzere bu iki partinin temsilcilerinin, siyasi öfkeleriyle değil, konuşmalarının Hatay’da her an büyük sıkıntıların yaşanabileceği ortama sebep olabileceğinin bilinciyle hareket etmesi gerekiyor. Özellikle Başbakan’ın konuşmalarıyla ötekileştirildiği algısına kapılan Nusayrilerin kırgınlık ve öfke yaşadıklarını vurgulamakta fayda var. Kampların şeffaflaştırılması, kaçak geçişlerle ilgili denetimsizlik ve çifte standardın önlenmesi; sınır ticaretinin durması ve turizmin azalması sebebiyle kentte yaşanan ekonomik daralmayla ilgili çözümler de şehirdeki tedirginliği büyük ölçüde azaltacaktır.

Yazıyı bitirdiğim sıralarda Star Gazetesi’nin Açık Görüş ekinde “Hatay kimlerin hedefinde?” başlıklı bir değerlendirme gördüm. Adnan Boynukara’nın analizinin çoğunluğuna katılmam mümkün. Ama Hatay’daki hissiyat ve provokasyonlarla ilgili yazılan yazıda; iktidar partisinin sert üslubunun ve iktidara yakın gazetelerin olayı tek pencereden gösterme çabalarının kentteki algıları nasıl etkilediğine değinmemek hakkaniyetli olmasa gerek. Hatay, kadim kültürü ve bu topraklardaki farklı kültürlerin bir arada yaşayabilmesinin canlı tanıklığıyla; kamplaşmalar üstü hakkaniyetli bakışı hak ediyor çünkü…

Site Footer