Medyada Koşullar Zor ve Güvencesiz

“Gazetecilik birilerinin yazılmasını istemediği şeyleri yazmaktır. Geri kalan her şey halkla ilişkilerdir.” George Orwell’e atfedilen bu cümleler; güncelliğini bugün de sürdürüyor. Türkiye’de gazeteciliği ‘halkla ilişkiler-pazarlama’ olarak görenler hep oldu. Hem gazeteciler hem de iktidarlar için konforlu bir alan sundu bu bakış. Bu ilişkilenmede; gazetecilerin meslekleri itibarıyla olması gereken haberdar etme, sorunları görünür kılma sorumluluğunun yerini, icraat iletişimi hatta çoğu zaman iletişime de gerek duyulmayan propaganda faaliyeti motivasyonu alıyor. Afetlerden ekonomik krize, sorunlarla ilgili haberlere kısaca bir göz atmak yeterli. 

Türkiye’de gazeteciliğin sorumluluk ve etik anlayışı olan profesyonel bir meslekle, propaganda veya siyasi faaliyet arasında sıkışıp kalmasının sebebi sadece gazetecilerin kendileri değil kuşkusuz. Sahiplik yapısı, medya tekelleri, bu tekellerin devlet gücüyle el değiştirmesi ile ifade ve haber alma özgürlüğü etrafındaki baskılar, kurumsal bir gazetecilik geleneğinin oluşamamasının en baştaki engelleri arasında. Bu engellere bağlı olarak ‘tarafsızlık’ meselesi gazeteciler için de gazetecilik faaliyeti için de önemli bir konu olarak karşımıza çıkıyor. Ancak bu yazıda demokratikleşmenin önemli kurumu olan medyanın işlevini yerine getirememesinin yapısal sorunlarından öte, gazetecilerin mevcut koşullarına odaklanmak istiyorum. Çünkü gazetecilerin içinde bulunduğu durumun iyileşmesi, güvende hissetmeleri, motivasyonları, mesleklerini iyi yapmaları medyanın asıl işlevine kavuşması açısından kritik öneme sahip.

“Düşük Maaş, Siyasi Baskı, Mobbing”

Türkiye Gazeteciler Sendikası’nın (TGS) geçtiğimiz günlerde yayınlanan “Türkiye’de Gazetecilik: Algı ve Profil Araştırması” başlıklı raporu, sektördeki durumu şu başlıkla özetliyor: “Düşük maaş, siyasi baskı, mobbing”. TGS’nin Avrupa Gazeteciler Federasyonu’nun desteğiyle saha çalışması Adhoc tarafından gerçekleştirilen araştırmasına göre, gazetecilerin çoğunluğu haftada 45 saat ve üzeri çalışıyor ancak maaşlar oldukça düşük ve enflasyon karşısında yetersiz. Yine gazetecilerin büyük çoğunluğu yıllık izin haklarını tam olarak kullanamıyor. Fazla mesai karşılığında ücret alan gazetecilerin oranı ise sadece yüzde 28,6. Gazetecilerin yüzde 35,1’i fazla mesai yapmadığını söylüyor. Gazetecilerin yüzde 36,3’ü ise fazla mesai yaptığını ve bu mesailerin ücretlendirilmediğini belirtiyor. Mesleki hastalıklar ve sağlık açısından da durum vahim. Araştırmaya göre, gazetecilerin en yaygın sağlık sorunları; görme bozukluğu (yüzde 39,6), bel/boyun fıtığı (yüzde 26,4) ve eklem ağrıları (yüzde 24,4). Gazetecilerin yüzde 76,7’si yaşadıkları sorunları aşmak üzere psikolojik destek almadığını belirtiyor. Gazeteciler, mesleklerini yaparken ayrıca sosyal hayata zaman ayıramama, iş hayatı ile sosyal hayatı birbirinden ayıramama ve meslekî gelişime zaman ayıramama gibi zorluklarla karşılaşıyor.  

Engeller: Sansür, Otosansür

Mesleğini engellenmeden yapabilmek ve güvende hissetmek de gazeteciler için giderek zorlaşıyor. Medya ve Hukuk Çalışmaları Derneği’nin yaptığı “Türkiye’de Gazetecilik: Güvende Hissetmiyorum” araştırmasına katılan gazetecilerin 87,7’sinin mesleklerini yaparken kendini güvende hissetmediğini belirtmesi çarpıcı bir sonuç. TGS araştırmasına katılan gazeteciler de haber yapma sürecinde kendilerine dava açılması, haberlerine erişim engeli getirilmesi, fiziksel olarak saldırıya uğrama, dijital materyallerine el konulması gibi birçok zorlukla karşılaştıklarını belirtiyor. Araştırmaya katılanlardan yüzde 54,8’i Türkiye’de gazetecilik mesleğini yapmanın önündeki en büyük engel olarak siyasi baskıları görüyor. Siyasi baskıyı sırasıyla, finansal sürdürülebilirlik (yüzde 37,1), çalışma koşulları (yüzde 29) ve işveren baskısı (yüzde 24,7) ifadeleri takip ediyor. Diğer nedenler arasında örgütlenme önündeki engeller (yüzde 20,3) ile mesleğin toplumsal itibarı (yüzde 17,6) var. Yine ankete katılan gazetecilerin yüzde 42,8’i sansür uygulamalarına maruz kaldıklarını söylüyor. Sansür, genellikle haberlerin yayımlanmaması, çıkarılması veya değiştirilmesi şeklinde gerçekleşiyor. Sansür, çoğunlukla politik nedenlerle veya işveren ilişkilerinden kaynaklanıyor. Toplumsal ve dinî değerlerin sansür uygulamalarında etkili olduğunu belirten gazetecilerin oranı daha düşük. Gazetecilerin yaklaşık dörtte biri (yüzde 25,3) kendi haberlerinde sıklıkla veya sürekli otosansür uyguladığını söylüyor. Hiç otosansür uygulamadığını belirten gazetecilerin oranı ise yüzde 36,9.

Kadınlar İçin Zorluk Daha Fazla

Araştırma, her sektörde olduğu gibi medya sektöründe de kadınların çalışma koşullarının daha ağır olduğunu ortaya koyuyor. Sansürden mobbinge, engellenmeden şiddete, sağlık sorunlarından eşit ücrete kadar kadın gazeteciler için mevcut tablo daha ağır. Erkek gazetecilerin sektörde çalışma süresi 18,5 yıl iken kadınlarda 12,2 yıl. Yine yönetsel rollerde çalışan erkeklerin oranı daha yüksek. Sansüre uğradığını belirten gazeteciler arasında, kadın gazetecilerin oranı yüzde 52,6. Kadın gazeteciler, kendilerine sorulan sansürün gerçekleşen biçimlerinin hemen hepsinde, erkek gazetecilere kıyasla daha yüksek oranlarda sansüre maruz kaldıklarını belirtiyor. Kadın gazetecilerin erkek gazetecilere kıyasla; haberlerine erişim engeli getirilmesi (yüzde 24,2), darba maruz kalma (yüzde 23,9), dijital materyale el konulması (yüzde 20,4), işkence ve kötü muameleye maruz kalma (yüzde 17,1), cinsel saldırı tehdidi alma (yüzde 16,8) ve adli kontrol uygulaması (yüzde 10,2) engellerini daha çok yaşadıkları görülüyor. Araştırmayı değerlendiren Türkiye Gazeteciler Sendikası Yöneticisi Mustafa Kuleli’nin ‘iyi gazetecilik’ için gazetecilerin yaşam koşullarının siyasi ortam kadar önemli olduğuyla ilgili saptaması önemli. Bu yönüyle bakınca mevcut şartlar iyi gazeteciliği bırakalım gazetecilik yapmak için bile yeterince güç.

Site Footer