Birçok yönüyle ilklerin yaşandığı seçim dönemini geride bıraktık. Bugün artık sandık önümüzde… Öyle yoğun bir süreç oldu ki; toplumsal-siyasi sorunlara pek girmedikleri için taraflar üstü bir yerde durabilen influencer’lar bile tarafını göstermek durumunda kaldı. Kimi tamamen kendi iradesi, kimi bunca apolitikliğin artık mazur görülmediğini fark etmesi, kimi nihayet siyaset dünyasının bu alanın kullanışlı bir kampanya mecrası olmasını keşfetmesiyle tamamen profesyonel, kimisi de bizzat göreve çağrılarak ya da kendine görev bilerek!
“14 Mayıs seçimleri demokrasi ve siyasi tarihimizin kilit taşıdır. Bu seçimler kucaklaşmayla kutuplaşma arasında bir mücadeleye sahne olacaktır.” MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli bu cümleleri Aydın mitinginde söyledi. Aynı minvalde başka konuşmaları da mevcut. Cumhurbaşkanı Erdoğan da benzer cümleler kurdu. İlginç olan tabii miting meydanlarında her geçen gün yükselttikleri kutuplaşma diline rağmen kendilerini ‘kucaklaşmanın’ tarafı olarak görmeleri…
Bu seçimde tersinleme sanatının en veciz örneklerini gördük iktidar blokundan. Hem ittifak liderleri hem de bakanlar; sanki kendileri yıllardır iktidar değilmiş gibi muhalefetin yapmadıklarını dillendirdiler. Sanki yeni iktidar olacaklarmış gibi de vaatler verdiler ya da yıllardır atmaları gereken bazı adımları seçim öncesinde attılar. Tersinlemeyi, en çok da miting alanlarında el yükseltilen kutuplaşma dilinde gördük. Muhalefetin ne dinsizliği kaldı ne teröristliği… Ama bir yandan da şarkılı tanıtım filmlerinde ‘aşk mı nefret mi’ diyerek kendilerini sevginin tarafı olarak gösterdiler. Sosyal medyadan “Siyasetin özünde var olan tatlı rekabetin siyasi husumete dönüştürülmesine lütfen fırsat vermeyelim” uyarıları ile birlikte. Twitter metinleri ile miting metinlerini ayrı kişilerin yazdığını düşündürtecek farklı üsluplar… İstanbul mitinginde, gençlerle yapılan programda, Millet İttifakı’nın kampanyasıyla ilgili montajlı sahte bir video göstermekten imtina bile edilmedi. Tersinlemenin zirve cümlelerinden biri de kuşkusuz “Kimsenin özgürlüğüne, hayat tarzına, giyimine kuşamına karışmamış kuşatıcı bir siyasi iradeden yana olduk. Ya bu zihniyeti ya da öğretmeninden polisine, sanatçısından gazetecisine önüne gelen herkesi tehdit eden bir zihniyeti seçeceğiz” oldu…
Bugün seçim günü; sonucu şimdiden kestirmek zor… Ancak yukarıda sadece bir kısmını dile getirdiğim, hakikat eksilterek ‘kucaklaşma’ denilse de gerçekte savaş gibi sürdürülen bu seçim sürecinde her şeye rağmen kutuplaşma diline savrulmayan bir muhalefetin olması büyük kazanım.
Çelişkiyi Yönetmek, Kutuplaşmayı Aşmak…
Millet İttifakı’nın bu seçimlerdeki en önemli başarısı; iktidarın yıllardır kendisini ittiği dar alana hapsolmaktan kurtularak, çelişkileri yönetmeyi bilmesi oldu. Geçtiğimiz aylarda muhalefetin bu tuzağa düşmemesinin önemini anlatmaya çalışırken şu cümleleri kurmuştum:
Toplumun büyük kesimi, bugünlerde karikatür bir şekilde dizisi yapılan ‘dindar-seküler’ kavgası da dahil başka bir sürü çelişkiyi gündelik hayatta bazen sancılı da olsa deneyimleyerek aşıyor. O yüzden ittifak siyasetine de çelişkilere de tepkili değil. Hele de o ittifaklardan kendisi için iyi sonuçlar çıkacağına ikna olursa. Seçmen, nasıl ki sürekli muhalefetten ekonomik krizin nasıl derinleştiğiyle ilgili açıklamalar yerine çözümü nasıl sağlayacağını duymak istiyorsa; iktidarın çelişkilerine, u dönüşlerine dikkat çeken muhalefet yerine de çoğulcu, medeni rekabet siyasetinin nasıl oluşturulacağını dile getiren bir muhalefet görmek istiyor. Muhalefet bu süreçte çelişkileri yönettiği gibi; iktidarın bu çelişkilerle kendisine nasıl bir alan açtığını da gayet güzel bir şekilde betimlemeyi bildi. Farklı aktörler, tüm seçim kampanyasında bu konuda çok etkili açıklamalar yaptı.
İkinci başarılı konu da kutuplaşmayı geride bırakan hamleler oldu. Toplumsal muhalefetin yıllardır deneyimleyerek başardığı geniş çoğulcu hattı bu kez liderler, Millet İttifakı aktörleri arasında da gördük. Birbirini aşağıya çeken değil birbirini yukarıya taşıyan, farklı uzmanlık, yaklaşım ve becerilere değer veren bir tutum gördük. Farklı kombinasyonlarla neredeyse ülkenin tamamında mitingler düzenlendi, bu mitinglerde iktidarın yuhalanmasına bile izin verilmeden, birleştirici mesajlar verildi. Sadece ülkenin belirli bölümlerine sıkışılan muhalefet yerine bütün coğrafyayı kuşatabilen bir muhalefet elbette istenmedi ve Erzurum’daki taşlı saldırı ilmek ilmek örüldü. Bu zor badirede de taşlara karşı yükseltilen yine kuşatıcı-kardeşlik dili oldu. Provokasyonun büyütülmesine izin verilmedi.
Süreç boyunca bir tarafta sürekli umut, kararlılık, coşku ve çoğulluk; öbür tarafta yine farklılıklar olsa da kamplaştırma, korkutma ve aşağılamalar yer aldı. Ancak süreçte ötekini düşman-muarız gibi gören, varlığını ötekinin korkusu-nefreti üzerine anlamlandıranlar biraz daha azaldı. Farklı yaşam tarzlarına, inançlara, ideolojik duruşlara sahip olunsa da birlikte eşit bir şekilde yaşanabileceğini düşünenlerin sayısı arttı.
Sözün özü, iki kez tekrarlanan İstanbul seçimlerine damgasını vuran şu sözleri hatırlarsak: “Hiçbir şey olmamış ise de bir şeyler oldu”; gerçekten bir şeyler değişti. Sürecin en büyük kazanımı budur ve seçim sonucu ne olursa olsun değişmeyecek olan da budur. Bu maya er ya da geç tutacaktır. Katkısı olan herkesin emeğine sağlık.