Gezi davası nedeniyle bir yıldır tutuklu bulunan Boğaziçi Avrupa Siyaset Okulu Direktörü Hakan Altınay, cezaevindeki ilk gününden itibaren yazılarıyla sürdürdüğü anlama-anlatma çabasını Medeni isimli kitabında topladı. Yazar Murat Sevinç, ‘Bir yurttaşlık el kitabı olarak adlandırılabilir’ diye yazmış Medeni için… Bu tanımlamaya katılıyorum, Altınay’ın yazıları bir arada yaşamın, müştereklerimizin, vicdanımızın, dayanışmanın arka planı gibi. Bir gün gerçek anlamda özgürlükçü ve sivil bir anayasa yaparsak, kavramsal çerçeve için özlü ve yalın bir başucu eseri hazırlamış adeta. Başka bir deyişle cezaevinde boncuktan kuş yerine; kelime kelime, kavram kavram bir hayat tasavvuru ördü-örüyor, ilk günden itibaren Hakan Altınay. Bu yazıları ‘Medeni’ kavramıyla kitaplaştırması da tesadüf değil gayet bilinçli bir seçim. Çünkü Altınay, sevdiklerimiz, tanıdıklarımızdan çok başkalarıyla, tanımadıklarımızla, öteki olarak gördüklerimizle kurduğumuz ilişkinin, ahlakın, sorumluluğun üzerine düşünmeyi-tartışmayı seçen biri… Medeni kavramını da bu yönüyle, yani tanımadıklarımızla olan hukuk üzerine şöyle yorumlamıştı, “Şehirlilik, tanımadığımız kişilerle iş tutabilme becerisine sahip olmak demek. Başka bir ifadeyle, şehirli olmak birbirimizle teması yoğun olan tanıdık ve tanımadık akranlarla müşterekleri yönetebilme irfanına sahip olmak demek.” Aynı yazıda medenisi kaçmış bir siyasinin-siyasetin açmazlarına da odaklanarak, “Ya hırpalanmış medeniyi sağaltıp, güçlendireceğiz ya da medenisi kaçmış siyasetin kanseri ile çürüyüp, çökeceğiz. Seçim, neyse ki, bizim, hepimizin” cümleleriyle bitirmişti.
Sınanma Anlarındaki Tavrın Belirleyiciliği
İşler istediğimiz gibi yürürken ya da hayat yolunda giderken ‘medeni’ olmak kolay. Ya da kendimizi anlamlı-eşit-özgür hissettiğimiz, aidiyet duyduğumuz bir ortamda ‘medeni’ davranmak… Ama asıl önemli olan tam tersi olduğunda yaptıklarımız. Yani güç bizdeyken, rekabet ederken ya da savaşırken ne kadar ‘medeni’ kalabiliyoruz? Ötekinin hukukunu ne kadar gözetebiliyoruz? İster gündelik hayatta ister siyasette karşı karşıya kaldığımız zor zamanlarda ve sınanma anındaki hallerimiz; kimliğimizin, kişiliğimizin ve siyasetimizin asıl göstergesi aslında… Bir yıl önceki yazımda da Hakan Altınay’ın bu yönüyle, sınandığında da doğruyu, iyiliği, insaniyeti savunmaya devam ettiğini, yaşananın esasen bizim imtihanımız olduğunu dile getirmiştim. İmtihanımız sürüyor; Medeni kitabı ise Hakan Altınay’ın sınavı nasıl başarıyla geçirdiğinin, ‘medeni kalabildiğinin’ ispatı olarak şu soruların peşinden giderek kaleme alınmış yazılardan oluşuyor: “Bir şehirde, bir mahallede ya da gezegende birlikte yaşamak ne tür sorumluluklar ve haklar üretir? Kaderdaşlığın hukuku, erdemi, hissi neye benzer? İnsanlığın derin, engin irfanı bizim için ne tür ipuçları içerir? Sıradan insanların erdemi niçin en değerli cevherimizdir?”
Hakan Altınay aklı-yüreği bu topraklar için atan bir insan olarak; bu coğrafyanın kadim zamanlardaki haline uygun bir hayatın yeşermesi için uğraştı-uğraşıyor. Adaletsizlikle sınandığında da, sevdiklerinden, öğrencilerinden, özgürlüğünden keyfi bir kararla kopartıldığında da uğraşmaktan vazgeçmedi-geçmiyor. Satır aralarındaki hayal kırıklığı nüvelerini görmemek mümkün değil. Karar gazetesinde yayınlanan ‘Birbirimize kulak verebilecek miyiz?’ başlığıyla seslendiği kesimden kamusal alanda çok fazla cevap alamadığı için olabilir bu kırgınlık… Ancak şunu görmek gerekiyor; kırgınlığın sebebi halen insaniyete ve ondan beklentiye, ümide dair. Medeni bu yönüyle Altınay’ın hayat hikâyesinin şekillendiği dere yataklarından biri olarak; yolunu arayan bir mecra… Altınay bu yolu tek başına yürümek istemediğini ise kitabın sunuşunda şöyle dile getiriyor: “Bu çalışma aynı zamanda bir eskiz ve bir davet. Eskiz çünkü nasıl bu kadar harikulade heykeller yapabildiği sorulduğunda ‘Heykel zaten mermerin içinde… ben sadece fazlalıkları alıyorum,’ diyen Rodin’in aksine ben peşinde olduğum cevapların birbiriyle ilişkisini el yordamıyla tarif edebiliyorum. Davet çünkü şimdiki sınırlı netliğime ulaşmamda başkalarının büyük katkısı oldu ve bundan sonra da katkılara açık olmaya devam edeceğim. Eğer burada bahsi geçen meseleler sizin de ilginizi çekiyorsa, bu patikalar size tanıdık ya da cazip geliyorsa tespitlerinizi, sezgilerinizi öğrenmek isterim. O anlamda bitmiş, cilalanmış, paketlenmiş bir ürün değil, devam eden ve daha uzun süre devam edecek bir arayışın enstantanelerini bulacaksınız bundan sonraki sayfalarda. Kendi adıma bu meseleleri daha uzun süre düşünmeye, tartmaya devam edeceğim”
Umarım en kısa zamanda tüm bu düşünme-anlama çabalarını sevdikleri, öğrencileri başta olmak üzere herkesle yüz yüze de yapabilir.