Bugünlerde düşünce dünyası ve siyaset çevrelerinde yapılan analizlerin çoğunluğunda şöyle bir tablo resmediliyor: İktidar bloku özellikle geçtiğimiz Haziran ayında dramatikleşen düşüş trendinden toparlanmaya geçti ve seçim startını devletin gücünü de arkasına alarak başlattı. Altılı Masa başta olmak üzere muhalefet blokunda ise daha dağınık ve hatta birbiriyle çekişme içinde bir görüntü mevcut. Önceki aylara göre muhalefetin değil iktidarın moral üstünlüğünü yakaladığı bir dönem olarak değerlendiriliyor bu dönem. Önceki yazıda iktidarın hem iç hem dış siyasette kendine geniş alanlar, muhalefete ise sürekli dar alanlar oluşturduğundan bahsetmiştim. HDP ile ilgili iç siyasetteki atağın ardından dış politikada da Mısır ve Suriye ile ilgili hızlı dönüşleri gördük. Bu adımların devamının geleceğini herkes öngörüyor.
Liste İttifakı da Gerekli
İttifak içindeki uzlaşma, tarafların yeni manevralarına alan açabiliyor. Aynı uzlaşma Altılı Masa’yı oluşturan partiler içinde olmadığından, dahası seçimler bir yandan da siyasi partilerin içinde ve çevresinde de bir ‘kazanma’ yarışına döndüğü için yukarıda özetlediğim ‘dağınık ve kendi içinde çekişmeli’ muhalefet görüntüsü veriliyor. Parti kurmaylarını karşı karşıya getiren, sosyal medyada restleşmelere, el yükseltmelere sebep olan bu görüntülerin sebeplerinden biri, partilerin aynı zamanda rakip olması ve halihazırdaki tüm parti kurmaylarının da bundan sonraki süreçlerde siyasetteki güçlerini korumak istemeleri. Yani hem siyasi hem de bireysel motivasyonlar söz konusu… Altılı Masa’nın şimdiye kadarki çalışmaları seçim sonrası hedeflenerek yürütüldü. Ancak sistem değişikliği başta olmak üzere hedeflere ulaşmanın öncesinde seçimin kazanılması gerekiyor. Bu yüzden ittifakın seçim ittifakına da dönüşmesi önemli. Sadece ortak aday, ortak program değil, liste de kritik seçimlerin kazanılmasında… Bu konuda netleşme olmadığı için Altılı Masa’yı oluşturan partiler uzlaşıdan çok farklılaşmayı görünür kılmaya odaklanmış durumda. Masa’da olmayan HDP de aynı şekilde hareket ediyor.
Bu çekişme fotoğrafının diğer bir sebebi ise lider kültü meselesi. Demokratik, adil ve katılımcı bir sistem inşa edilmesi için sivil toplumun gerekliliğiyle ilgili birçok yazı yer aldı şimdiye kadar Perspektif’te. Bunlardan bazılarını da ben kaleme aldım. Güçlü ve özgürlükçü bir sistemin asıl belirleyicilerinden biri de siyasi partilerin organizasyon ve işleyişlerinin demokratikleşmesi. Siyasi parti mevzuatının demokratik teamüllere göre yenilenmesi hem iktidarın hem de muhalefetin programlarında sıklıkla vurgu yapılan konuların başında geliyor. Mevzuat gibi konular hukuksal düzenlemelerle ilgili, ancak siyasi kültürden kaynaklanan sorunlar da en az bu hukuksal sorunlar kadar belirleyici oluyor bu işleyişte. Lider kültünün oluşturduğu handikapları özellikle seçim dönemlerinde görmek mümkün. Siyasi partilerde temsiliyet, liyakat esaslı mekanizmalarla değil liderlerle kurulan biat ilişkileriyle yapıldığı sürece bu çıkışlara hep şahit olacağız. Sadece siyasi parti kurmaylarında, listeye girmek isteyenlerde değil siyaset çevresindeki düşünce dünyasında da bu kültün oluşturduğu handikapları görmek mümkün. O restleşmeler bir yandan da ‘görülme’ imkânı sağlıyor çünkü sahiplerine… Lider kültü etrafındaki siyasette, ulaşılmak istenen liderler eleştiriden muaf kılınırken, rakip liderler kıyasıya eleştiriliyor. Öyle ki bizzat eleştirileri, sorunları duymak için düzenlenen toplantılarda bile, düzenleyen parti-lider övgüsünden ve tabii rakiplerin eleştirilerinden başka bir şey konuşulmuyor. Konuşmak isteyen ise bizzat katılımcılardan tepki görüyor.
Siyasilerde Seçmen Kararlılığı Şart
Bir yandan parti içi ve muhalefet içi demokrasiye işaret edip bir yandan da kurmayların bunu yapmasını eleştirmem çelişki olarak görünebilir. Ancak bu restleşmelerin, salvoların bir performans gösterisine dönmesi ve muhalif seçmende ‘endişe’ oluşturduğu için muhalefeti güçlendiren müdahaleler kapsamında değerlendirilmesi güç. Bu çekişmeler seçmende demokrasi ve ekonomik alanda yaşanan tahribatın sona ermesi, normalleşmenin sağlanması için büyük önem atfettiği 2023 seçimlerinin siyasiler tarafından yeterince önemsenmediği duygusuyla birlikte bir karamsarlık da oluşturuyor. Sosyal medyadaki restleşmelerin altında bu minvalde birçok yoruma rastlamak mümkün. Tahribatın siyasetçilerin dünyasına değmemesinin verdiği konforla bu çekişmeleri sürdürdüklerini belirtenler de var. Sürekli ‘kararsız seçmen’ler konuşulsa da muhalefet seçmeni ne istediği konusunda net. Zaten bu seçmeni tüm farklılıklarıyla bir araya getiren de önceki yazıda da bahsettiğim ‘normalleşme’ isteği. Ve bu net olduğu için Cumhur İttifakı toparlama görüntüsü verse de aslında önceki yıllarla kıyasla bakıldığında düşüş trendini sürdürüyor ve yeniden genişlemesi de zor görünüyor. Çünkü her ne kadar istikrar ve güvenden, barıştan, şefkatten, üretimden, verimlilikten, güvenlikten, sosyal adaletten, ekonominin düzelmesinden söz etse de seçmen bunların olmayışının sebebinin bu ittifak olduğunun ve bundan sonra da değişmeyeceğinin farkında… Ama tabii bu, muhalefet siyasetçilerini, seçmenin kararlılığından sebeple aday konusunda ‘ceket-terlik’ rehavetine ve seçmen iradesini yok saymaya götürmemeli. Altılı Masa’nın yarınki lansman için seçtiği “Şimdi Demokrasi Zamanı” önce siyasi partilerin kendi içinde sağlanmalı…