Kürt meselesiyle ilgili tartışmalarda yıllardır duyduğumuz hatta artık ‘daha ne istiyorlar’ tepkisini barındıran bir cümledir başlıktaki soru… Yaşlı bir adam sokak röportajlarında bu soruya Kürtçe bilen ve Kürt kültürüne vakıf olanların anlayabileceği veciz bir cevap vermişti; “Kürtler quzzulqurt istiyor” Bu, meselenin halen anlaşılamamasına duyulan tepki kadar, dışarıdan tektipleştirici tanımların içine sıkıştırılmaktan duyulan bıkkınlığın da ifadesi aslında. Kürtlerin sorunlarının, ne istediğinin sadece medyada değil, konusu oldukları siyasi ittifaklarda onlarsız konuşulduğu günlerdeyiz yine.
İşte Kürt Çalışmaları Merkezi’nin yaptığı Kürtlerde Değerler ve Tutumlar Araştırması, kalıp yargı ve dışardan tanımlamalar yerine Kürtlerin kendini nasıl tanımladığı, ortaklaştığı veya ayrıştığı değerleri ortaya koyması bakımından önemli bir çalışma. Araştırma bulguları daha çok siyasi tutumlar, eğilimler çerçevesinde gündeme gelse de; Kürtlerin göç, kuşaklar arası değişim, cinsiyet gibi sebeplerle yaşadığı dönüşüm, kimlik algısı, Kürt meselesinin dışındaki toplumsal sorunlara bakış noktasında ortaya koyduğu tablo önemli ve bu konuda yeni araştırmalara olan ihtiyacı da belirginleştiriyor. Araştırma, farklı parti seçmeni olan Kürtlerde en ortaklaşılan konunun ana dil meselesi ve Kürt kimliğine olan aidiyet olduğunu ortaya koyuyor. Özellikle anadili meselesi, farklı görüşteki neredeyse tüm katılımcıların ortak talebi olarak öne çıkıyor. Meselenin çözümü noktasında, siyasi tutumlara göre talepler farklılaşsa da hem eğitimde hem de kamusal alanda dille ilgili bariyerlerin kalkması ölçüt olarak ortaya konuyor.
Mesut Yeğen geçtiğimiz günlerde Perspektif’te yayımlanan yazısında farklı illerde yapılan Newroz kutlamalarındaki yoğun ve coşkulu katılımlardan hareketle hem iktidar hem de muhalefet partilerine ‘Kürt meselesini ciddiye alın’ mesajı verildiğini yazmıştı. 7 Haziran seçimlerinden bu yana farklı siyasi eğilim ve yaşam tarzlarına sahip olsalar da Kürtlerde ‘kimlik ve kültürel haklar’ noktasında bir ortaklaşma olduğu ve bunun seçim süreçlerindeki tutumu etkilediğini görüyoruz. Kürt Çalışmaları Merkezi’nin yaptığı değerler araştırmasının bulguları bu analizi desteklediği gibi; siyasi tutum değişikliğindeki motivasyonu da net bir şekilde ortaya koyuyor. Araştırmanın önemli bulgularından biri de; ülkenin genelinde giderek artan siyasi, yaşam tarzı gibi kutuplaşmaların Kürtlerde daha düşük yoğunluklu seyretmesi… Bunun sebeplerinin arasında dini pratikler kadar, yine kültürel kimlik noktasındaki aidiyetlerin de etkisi var. Sonuçlar, HDP seçmeninin de dindarlık oranının yüksek olduğunu ortaya koyarken, dindarlığın kutuplaşma değil ortaklaşma alanı sunduğunu ve yine genel itibarıyla tüm kesimlerde yüksek olan kimlik-kültürel aidiyetlerin de din temelli bir kutuplaşmanın önüne geçtiğini gösteriyor.
Değişim ve Dönüşüm
Araştırmada, dünya görüşü, siyasi eğilim, göç ve yer yer cinsiyet gibi konuların Kürtleri farklılaştıran faktörler olduğu öne çıkıyor. Kuşaklar arası değişim noktasında eğitim önemli bir belirleyici. Ebeveynlerle çocuklar arasındaki eğitim düzeyi, hane yoğunluğu, istihdam gibi konularda Türkiye’nin geri kalanıyla makas çok açık durumda. Bu, haliyle değişim ve dönüşümü etkiliyor. Özellikle eğitim düzeyi yüksek ebeveynlerin çocukları da diğerlerinden pozitif anlamda ayrışıyorlar. Kuşaklar arası değişim sadece eğitimde değil, dini değerler ve evlenme gibi pratiklerde de giderek farklılaşıyor. Ama konu aile, toplumsal cinsiyet rolleri, kadına bakış olunca ülkenin genelindeki ataerkil kalıpların Kürtler arasında da halen çok güçlü olduğu araştırma sonuçlarına yansıyor. Bu konuda kadın katılımcıların erkek katılımcılara göre daha özgürlükçü bir tutum içinde olduğunu gözlemlemek mümkün. Değişim konusunda diğer bir faktör de göç olgusu olarak görülüyor. “Göç kuşaklarıyla” da biçimlenen “daha Türkiyeli” bir Kürtlüğün inşa olduğu gözlemlenirken, göç edilen illerde deneyimlenen ayrımcılıkla kimlik ve aidiyetin arttığını da söylemek mümkün.
Derin Eşitsizlik Algısı
Araştırma sonuçları Kürtlerdeki ‘derin eşitsizlik’ algısının hem toplumsal hem de siyasi olarak hissedildiğini ortaya koyuyor. Yaşam memnuniyeti, eğitime erişim, adalet, istihdam gibi toplumsal konulardaki eşitsizlik algısı; kamusal alana katılım ve devlet düzeyinde eşitlik gibi konularda da hissediliyor. Araştırmaya katılanların büyük çoğunluğu devlet nezdinde eşit olmadığını düşünüyor. Nitel görüşmelerde AK Partili katılımcılar, geçmişten bugüne özellikle çözüm sürecinde bu yönde bir değişim olduğunu dile getirse de; etnik olmasa da bölgesel bir eşitsizlik olduğunu söylüyor. Katılımcılardan birinin eşitlik tanımı şöyle: “Kürt olarak bir yere gelemiyorsunuz, meslek olarak da öyle. Ne zaman Rojda ismini vali veya kaymakam olarak görsek o zaman eşit olduk deriz.”
Katılımcılar çözüm sürecini eşitsizliklerin azaldığı ve hem Kürtlerin hem de Türkiye toplumunun “rahat nefes aldığı” bir dönem olarak anıyorlar. Ana dil noktasındaki ortaklaşmanın çözüm sürecine destek konusunda da yaşandığını gözlemlemek mümkün. Çözüm sürecinde kimlik, aidiyet ve meselenin kabulünün dışında yapısal anlamda çok mesafe alınamadığını düşünürsek; aslında bu güçlü eşitsizlik algısının giderilmesi için imkânın nerde başladığı da açıkça fark ediliyor. Bu da giderek yükselen aidiyet ve kimlik bilincinin baskı ve siyasi mühendisliklerle çözülmeyeceğinin artık kabul edilmesi demek…