Isparta’da geçtiğimiz hafta yaşanan uzun süreli elektrik kesintisiyle ilgili sosyal medyada yer alan tepki mesajlarından bazıları, ‘İdlip’te Suriyelilere sağlanan elektriğin, Ispartalılardan esirgendiği’ yönündeydi. Artan elektrik faturalarına da benzer tepkiler veriliyor; İdlip olduğu belirtilen bol ışıklı bir otoban görüntüsüyle; ‘Suriyelilere sağlanan bedava elektrik’ sebebiyle bu zamların yapıldığından söz ediliyor. Oysa durum yansıtıldığı gibi değil; Suriyeliler Türkiyeli bir firmadan elektrik alıyorlar ancak ücretini ödeyerek. İdlip ve Azez bölgesine geçtiğimiz hafta yaptığımız ziyarette, sınır hattına yayılmış çadır kampları ve zor şartlar altında yaşayan insanlar dışında sosyal medyada sıklıkla yer alan algılardaki gibi ‘abad edilmiş’ bir yer görmedik. Mültecilikle ilgili araf kavramı çok kullanılır, Suriye-Türkiye sınırındaki bu uçsuz bucaksız çadır kamplarındakilerin durumu için bu kavram kifayetsiz kalıyor.
Bölgedeki şehir merkezlerinde savaşın ağır izleri ve yıkılmış binaların gölgesinde gündelik hayat kısmen normalleşse de, milyonlarca Suriyeli yıllardır güvenli bölge diye sınır hatlarında oluşan çadır kamplarında kalıyor. Bu kampların küçük bir kısmı ulusal ve uluslararası STK’ların girişimiyle yapılan prefabrik veya briket evlerden oluşuyor. Büyük çoğunluğu ise tepelere, düzlüklere, zeytin bahçelerine gelişi güzel kurulan; kışın çamur ve soğuk, yazın da toz ve sıcakla boğuşulan yerleşim alanları… Bölgedeki şehirlerin sakinleri silahlı güçlerin saldırılarından kurtulmak için çareyi sınıra kaçmakta bulmuş ve çadır kamplar zaman içinde büyüdükçe büyümüş. İHH İnsani Yardım Vakfı verilerine göre İdlip, Halep, Cerablus kırsalları ve Azez bölgesinde yer alan 1.000’i aşkın çadır kampta 1 milyon 800 binin üzerinde insan yaşıyor, bunların büyük çoğunluğu kadın ve çocuklardan oluşuyor. Cilvegözü sınır kapısının hemen yakınındaki Atme kampı; nüfus itibarıyla dünyanın en büyük kampı olarak kabul ediliyor.
BM verileri de bölgedeki nüfusun 2 milyonun üstünde olduğunu ve büyük çoğunluğunun barınma dahil temel ihtiyaçlara sahip olmadığını, yardıma bağlı olduğunu ortaya koyuyor. BM Suriye bölgesel insani yardım koordinatör yardımcısı Mark Cutts, sınır kamplarındaki durumla ilgili yaptığı değerlendirmede, pandemiyle birlikte oluşan finansal krizin etkisine, savaşın uzaması sebebiyle hem ülkelerde hem de bireylerde oluşan ‘donör yorgunluğu’na dikkat çekiyor. BM’nin 2021 yılındaki 4 milyar dolarlık fon çağrısının sadece yüzde 45’inin finanse edildiğini belirten Cutts, bölgedeki insanların yardıma muhtaçlıktan çıkarılması için kalıcı çözümlerin gerekliliğine işaret ediyor.
Yoğun Kar Yağışı Şartları İyice Ağırlaştırdı
Zaten ağır olan çadır kamplardaki hayat, geçtiğimiz Ocak ayının ikinci haftasından itibaren son 40 yılın en ağır kış şartları eklenince iyice ağırlaştı. Kardan dolayı çöken binlerce çadır, sobalardan çıkan yangınlarda yaralananlar, donarak ölen çocuklar, bölgede insanı yardım çalışmaları yapanların sözleriyle ‘korku filmini andıran’ günler, geceler geçirildi… Türkiye ve diğer dünya ülkelerinin insanı yardım çalışmalarının yanı sıra daha insani şartların olduğu briket evlerin yapımı, bazı çadır kentlerde sağlık, eğitim, rehabilitasyon hizmetleri sürdürülse de milyonlarca insanın yaşadığı kamplar ne yazık ki bu haliyle kanıksanmış durumda.
Yardıma muhtaçlığı yıllardır süren bu insanlar; ya kışın ağır şartlarıyla kısa bir süre gündemimize giriyor ya da yapılan ‘iyilik’ ziyaretleriyle… En çok da çocuklar… Çikolata, balon, oyuncak dağıtılan, yüzleri boyanan, saçları taranan, duygusal metinlerle videolara konuk olan hayatlar, sonra da dönülüp geride bırakılan çocuklar… Hayatları boyunca ‘ev’in sıcaklığını bilmemiş, sırtını dayayacak bir ‘duvarları’ olmamış ya da evleri, aileleri, okulları gözleri önünde bombalanmış çocuklar bunlar. 11’inci yılı geride kalan Suriye savaşında bütün dünyanın unuttuğu, yok saydığı çocuklar. Ne geriye dönülecek bir ülke ne de yeni bir hayat kurulabilecek bir yer var gidebilecekleri… Akdeniz’de boğulunca dünyanın gördüğü akranlarının aksine ölümlerinin de çoğu zaman haber değeri olmuyor… Yıkık kasabalarda, eriyen karların ardından çamura bulaşmış kamplarda araba sesi duydukları anda koşup geliyorlar; alışmışlar ‘hediyelerle gelen ziyaretçilere’…
Umudu, dayanışmayı yükselten çalışmalar da yok değil bölgede… Başta Suriyeli ve Türkiyeli olmak üzere birçok ülkeden binlerce yardım görevlisi, bölgede büyük bir özveri ve adanmışlıkla çalışıyor. Farklı ülkelerden insanlar da yardımlarıyla katılıyor bu dayanışmaya… Ancak hem insan gücü hem de mali güç olarak kaynakların kullanımının daha koordinasyon içinde ve sistemli bir şekilde yürütülmesi ve altyapısı olmayan çadır kamplardan başlayarak insanların barınma sorununun çözülmesi acil bir ihtiyaç olarak duruyor. Tabii bunun bölgede kalıcı barışın sağlanmasıyla mümkün olabileceğini, bu olmadığı sürece çadır kentlerin can ve mal güvencesi olmayan Suriyeliler için tek çıkış yolu olacağı da ortada.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, sıklıkla Türkiye’deki Suriyelileri ‘davulla zurnayla’ geri göndermekten bahsediyor… Çözüm olarak bulduğu formüllerde ise, önce can ve mal güvenliğinin sağlanması, Avrupa Birliği fonlarıyla kurulacak şehir, hastane, okullar, Türkiyeli sanayicilerin vergisiz teşviklerle kuracağı fabrikalar, yaratılacak istihdam alanları başta yer alıyor. Burada göz ardı edilen, halihazırdaki güvenli bölgelerde yer alan yukarıda bahsettiğim binlerce kamp… Geri gönderme planının içinde güvenli bölgelerde çadırlarda yaşayan milyonlarca Suriyelinin hiç sayılmayışı, bunun altı doldurulmamış bir siyasi çıkış olduğunun göstergesi…
Bir süre önce yazdığım ‘Geri Göndermek mi Eceline Göndermek mi’ yazımda da belirttiğim gibi birçok ülke Suriyelilerin koruma statülerini kaldırarak, geri göndermeyle ilgili anlaşmalar imzalıyor. Türkiye’de ise hem muhalefet hem de iktidar blokunun ve tabanındakilerin tek ortaklaştığı konu mültecilerin kalıcı olmaması. Rejime muhalif Suriyeliler için gündelik hayatta normalleşme, güvenlik henüz söz konusu değilken ve güvenli sınır hatları yardıma muhtaç milyonlarca insanın yaşadığı çadır kamplarla doluyken; ‘geri gönderme’ politikalarının ne insani ne de diplomatik olarak karşılığı var. Buralarda tüm aksaklıklara rağmen hayata bir şekilde tutunmuş Suriyelileri geri gönderme için kullanılan performansın, diplomatik adımların, ‘ülkeden gidemeyip sınırdaki çadır kamplarda sıkışıp kalmış’lar için sarf edilmesi gerekiyor. Sosyal medyada oluşturulan duyarlılıkla, yapılan yardım kampanyalarıyla yıllarını çadır kentlerde geçiren nesiller için kalıcı bir çözüm oluşturmak mümkün değil çünkü.