Sosyal medyayla sokağın gündeminin birbirini tutmadığı, o yüzden de siyasetin sahada yapılması gerektiği sıklıkla söylenir. Bunun haklılık payı da vardır muhtemelen, ama özellikle medyanın işlevsizleşmesiyle anlık mesajlaşma programlarının bile haber paylaşımı için kullanıldığını düşünürsek; gündemlerin giderek ortaklaştığı da bir vaka olarak karşımızda…
Geçtiğimiz haftalarda, doğu, güneydoğu ve iç anadolu bölgesinden İstanbul’a yaptığımız seyahatte çok farklı kesimlerle bir araya gelme ve memleket meseleleri üzerine sohbet etme imkânı buldum. Esnaftan, yerel siyasetçilere, tarımla uğraşanlardan, ev hanımlarına, lise-üniversite öğrencilerine kısacası, farklı meslek, cinsiyet ve yaş gruplarıyla yaptığım sohbetlerden bazı satır başları şöyle:
Değişim Arzusu Belirgin
Öncelikle ilk gözlemim; güçlü bir değişim arzusunun çok farklı kesimler tarafından en acil ihtiyaç ve istek olarak dile getirilmesi… Sadece siyasette değil, gündelik hayattaki uygulamalardan toplumsal algılara kadar ‘bir değişimin şart’ olduğu vurgulanıyor sıklıkla. Erken seçim gibi konularda adaylar veya ittifaklardan daha çok ‘sistem değişimi’ gibi daha üst bir perde tartışılıyor. Erken seçim gibi konularda adaylar veya ittifaklardan daha çok ‘sistem değişimi’ gibi daha üst bir perde tartışılıyor. Sistem değişikliğinden kasıt, muhalefetin ‘parlamenter sisteme geri dönüş’ önerisinin ötesinde; bürokrasiden toplumsal mutabakatlara kadar gerçek anlamda bir yaklaşım değişimi ve en çok da adaletin tesisi edilmesidir. Cumhurbaşkanlığı seçimleri de sık sık ‘değişim ihtiyacı’ üzerinden konuşuluyor. Ve medyada adaylar etrafında sürdürülen tartışmalardan ziyade, ilkeler etrafında bir araya gelmenin gerekliliği dillendiriliyor.
Alternatif Medya Tüketiminin Artımı
İkinci gözlemim yaygın medyanın neredeyse artık dekorlaşmış durumda olmasıyla ilgili. Evlerde, işletmelerde ana akım kanallar açık olsa da özellikle haber konusunda kesinlikle itibar edilmiyor. Gündüz kuşağı ve diziler dışında televizyon seyretmeyenler çoğunlukta. Sosyal medya ve alternatif medya kurumları düşündüğümden daha yaygın olarak takip ediliyor. Sadece gençler değil orta yaştaki kadın ve erkekler de youtube üzerinden yapılan haber yayınlarını, yurttaş gazeteciliğini takip ediyor. Özellikle de Sedat Peker videolarını… Peker ‘40 yaş altına’ seslense de videoları 40 yaş üstü tarafından çok izleniyor. Dile getirdiği iddialar, daha önce muhalif medyaları takip etmediği için ilk kez duyan milliyetçi-muhafazakar kesimleri etkiliyor ve zihin dünyasını dönüştürüyor. Çünkü onlar için Peker düne kadar miting meydanlarında aynı ‘ülkü’ için oy isteyen gerçek bir figür. İddialarla ilgili herhangi bir yargı mekanizmasının işletilmeyişi ve iktidar cenahındaki suskunluk çok eleştiriliyor. Sosyal medyaya olan bu ilgi, ana akım medyanın gündemle ilgili mühendisliklerine daha az itibar edilmesini de sağlıyor. Orman yangınları, ekonomik gelişmeler diğer bölgelerdeki durumlar ilgiyle takip ediliyor, hükümete yakın medyada yer alan bilgiler, diğer alanlardan check ediliyor. Siyasetçilerin sosyal medyaları takip ediliyor. O yüzden de sosyal medyadaki gündemle sokaktaki, kahvedeki gündem çoğu zaman ortaklaşıyor.
Siyasi Tutumlardaki Esneklik
Bir diğer konu, Türkiye’de çok zor değiştiği kabul edilen seçmen davranışlarının veya parti tutumlarının giderek esnekleşiyor olması. Geçmişteki siyasi tercihlerinden çok farklı tercihler yapacağını dile getirenlerin sayısı hayli fazla… Bunda yeni parti alternatiflerinin çıkması kadar, eski partilerin statükocu yaklaşımlarından kurtulmasının etkisi var. Siyasetteki statükocu yaklaşımlardaki uzaklık, ideolojik kutuplaşmadan beri durma hali, seçmenin de icraatını beğenmese de düşünsel, ideolojik veya alternatifsizlik gibi gerekçelerle yaptığı tercihleri gözden geçirme hissiyatı oluşturmuş durumda. Özellikle Cumhur İttifakı partilerinin tabanlarında bu süreçte oluşan tepkiyi daha farklı alanlara yöneltme isteği bariz olarak görülüyor. Tokat, Niğde, Aksaray gibi illerde MHP’li seçmenlerin -ki bunların sadece seçmen değil ideolojik olarak da milliyetçi kesimler olduğunu söylemek gerekiyor, kopuş yaşadığını, CHP’nin de alternatif olarak zikredildiğini duymak beni şaşırttı. Ama bir yandan da muhafazakar kesimlerde, sosyal medyada mizahı yapılsa da bir endişe hali olduğu gerçek. Başörtülü kadınlar için bu endişe daha fazla.
İki belirgin tutum var bu konuda; biri ‘başörtümle rehin olmayacağım’ tavrı. Genç kuşaklarda özellikle de başörtüyle ilgili kamusal alanda sıkıntı yaşamayanlar için bu protest tavır daha belirgin. Ancak ömrü başörtü yasağının gölgesinde geçmiş, başörtülü olarak kamuda daha yeni çalışmaya başlamış olanlar için, endişe daha derin. CHP’li Yüksel Taşkın’ın “Türkiye başörtüsü sorununu toplumsal zeminde çözdü ve hiçbir siyasal aktör bu uzlaşının gerisine düşemez. Biz de Meclis’te bunun önünü açan parti olduk. Orada da bir kutuplaştırma hamlesi vardı. Önünü açtık ve ferahlattık Türkiye’yi. Biz her mahalleye şimdi girip konuşabiliyorsak, yerel seçimlerde konuştuysak bunun gerisine düşmeyiz artık.” sözleri bu yönüyle çok önemli…
Genç Kuşağın Dönüştürücü Gücü
Hem sosyal medyaya olan ilgi hem de seçmen tutumundaki davranış değişikliğinin önemli sebeplerinden biri, pandemiyle gelen evde kalma süreci. Online eğitim döneminde eve dönen ve evde daha çok zaman geçirmek zorunda kalan gençler için, süreç zorlu geçse de ebeveynlerinin, yakın çevrelerinin üzerinde dönüştürücü bir etki yapmış. Gençler gündelik hayat pratiklerinde olduğu gibi siyaseti yorumlama ve takip etme noktasında da ailelerini dönüştürmüş. Ailelerin dijitalleşmesi, sosyal medya kullanımını çeşitlendirmesi, sosyal medyayı haber-siyaset takibi noktasında da kullanması artmış.
Ekonomik Kriz ve İklim Değişimi
Ekonomik kriz ve gündelik hayata etkileri en temel sorunların başında geliyor. Hem üreticiler hem de tüketiciler, geçinebilmek için birden fazla iş ya da farklı alana kaydıklarını anlatıyor. Öğretmen ek ders vermeye başladığını, kasap dükkanda yöresel ürün satmaya başladığını söylüyor misal. Tarım sektöründe işçilik, ilaçlama, benzin gibi ana maliyetlerin artışı en çok dillendirilen sorun. O yüzden daha maliyetsiz ürünlere yöneliyorlar ama bu da birim fiyatların çok düşük olması sebebiyle, geçinebilme şansını yükseltmiyor. İklim krizinin etkileri özellikle çiftçiler tarafından çok yaygın olarak kabul ediliyor. Kuraklık, yaz aylarındaki ani ve yoğun yağışlar ürünleri etkiliyor. Organik gıda, atalık tohum konusunda da bir ilgi artışı görmek mümkün. Zirai ilaç kullanımının hem toprağı hem de ürünleri etkilediği sıklıkla dile getiriliyor.
Geçmiş yıllara göre kendi sebze ve meyvesini yetiştirenlerin sayısı artıyor. Bunun şehirlerde ekonomik kriz sebebiyle zorlanan aile bireylerine, yakınlarına kışlık erzak desteği sağlama noktasında bir motivasyon olduğu kadar sağlıklı gıdaya erişim isteğinin artmasıyla da ilgisi var. KONDA’nın Yuva Derneği için yaptığı araştırmada da vatandaşlar arasında iklim krizi noktasında farkındalığın arttığı ortaya çıkmıştı. KONDA Genel Müdürü Bekir Ağırdır’ın araştırmayı yorumlarken, toplumun iklim değişikliği konusunu kavrama ve farkındalık konusunda herhangi bir sorunu bulunmadığını belirterek, “Üç temel mesele var; birincisi bu toprakların insanları problemin ne olduğunun farkındalar. İkincisi problem karşısında kendilerini kırılgan ve zayıf görüyorlar ve üçüncüsü bu konuda devletin öncülüğünde herhangi bir seferberlik veya politika üretildiğinde davranışı değiştirme konusunda arzulu ve istekliler.” değerlendirmesi benim gözlemlerimle uyuşuyor.
En yukarıda bahsettiğim değişim arzusunda tam böyle tarif edilmese de; karşı karşıya kaldığımız krizlerde insanı ve doğayı öncelemeyen kalkınma politikalarını geride bırakma isteği de yer alıyor.