“Mecliste yıllardır süregelen bir usul. İktidarın muhalefetin verdiği, muhalefetin de iktidarın verdiği önergeleri kabul etmeme usulü.”
Bu cümleler meclisteki en genç vekil olarak da ünlenen Rümeysa Kadak’a ait. Kadın cinayetleriyle ilgili yazdığı tweetine ‘parti olarak bu konuda niye adım atılmadığı, komisyon kurulması tekliflerinin niye red edildiğiyle ilgili’ yazılanlara yukarıdaki cümlelerle cevap veren Kadak, “Bu usulü bilmemenizi ve eleştirmenizi anlarım. Fakat yazılanları görüp saldırma cesaretini elde etmenizi anlayamam” demişti. Daha önce de niye mecliste hiç soru önergesi vermediğiyle ilgili bir tartışmada da Kadak, “Bir iktidar vekili olarak, denetim ve bilgi almayı amaçlayan önergelerle kendimizi denetlemek, zaten bildiğimiz bir konuda kendimize soru sormak mantıklı mı sizce?” cümlelerini kurmuştu.
Bu bahse biraz ara verip, yakın tarihimizde muhalefetin meclise taşıdığı ancak iktidar partisi tarafından kabul edilmeyen önerge ve o önergelerdeki konuların maliyetinin en yakıcı örneğini hatırlayalım. CHP Milletvekili Özgür Özel, 29 Nisan 2014’de partisinden 60 milletvekilinin imzasıyla birlikte TBMM Başkanlığı’na Soma’da yaşanan maden kazalarının araştırılmasıyla ilgili bir önerge verdi. Önergede Soma’daki madende art arda yaşanan kazalarda can kayıplarının olduğu ve konuyla ilgili bir araştırma komisyonu kurulması talebi yer alıyordu. Önerge reddedildi ve ardından 13 Mayıs 2014’de Soma’da yaşanan maden faciasında 301 işçi hayatını kaybetti.
Kısa bir Google araştırmasıyla yakın tarihte; siyasi, ekonomik, güvenlik kısacası farklı alanlardaki yaşanan sorunlarla ilgili muhalefet tarafından gündeme getirilen ama kabul edilmeyen soru, önerge vs. gibi çalışmalara ulaşmanız mümkün. Teyit.org deprem konusundaki durumu çarpıcı bir şekilde ortaya koydu.
Geçtiğimiz günlerde PKK’nın rehin aldığı güvenlik görevlileri ile ilgili ailelerin ve muhalefet partilerinin konuya meclis içinde çözüm bulma noktasındaki taleplerinin karşılık bulmadığını, çabalarının sadece mecliste değil medya başta olmak üzere hiçbir alanda görünür kılınmadığını çok acı bir şekilde deneyimledik.
Başkanlık Sistemi: Hayaller Etkin Sistem, Gerçekler Sistemde Tıkanma
Şimdi gelelim genç milletvekilimizin “Mecliste yıllardır süregelen bir usul. İktidarın muhalefetin verdiği, muhalefetin de iktidarın verdiği önergeleri kabul etmeme usulü.” saptamasına… Böyle içselleştirilen bir usulün olduğu yerde meclisin vekillere statü ve imkan sağlamak dışında bir işlevi olmadığını söylemek mümkün. Ki bu aslında yukarıda bahsettiğimiz örnekleri hatırlarsak; iktidar tarafından epey içselleştirilmiş bir durum. Geçtiğimiz yıllarda Ak Parti’den ‘muhalefetin önergelerle meclisi tıkadığı söylemlerinin yükseldiğini de hatırlayalım.
Başkanlık sistemine geçildiğinde milletvekili sayısı 550’den 600’e çıkarılmış ve meclis bu sistemde daha etkin olacağı çokça dillendirilmişti ancak geldiğimiz noktada meclisin etkinliğinin azaldığı görülüyor. “Artık iktidardan meclise yasa tasarısı gelmeyecek, milletvekilleri yasa teklifi verecek. Kuvvetler ayrılığı daha güçlü olacak” argümanlarıyla başlayan hayallerin gerçek hayattaki yansıması tam tersi.
Bürokratlar eliyle hazırlanan ve vekiller aracılığıyla gündeme gelen torba yasaların kanunlaştığı; yürütmenin meclise karşı sorumluluğu olmadığı için muhalefetin verdiği önergelerin, yazıların geç cevaplandığı veya gerektiği şekilde dikkate alınmadığı bir sistemin içine düşmüş olduk. Meclisin etkinliği başkanlık sisteminin ilk yılından sonra; verilen, cevaplanan önergeler, gündeme gelen maddeler üzerinden izlemelerle değerlendirmelere konu oldu ama sonraki yıllarda daha yoğun siyasi tartışmaların arasında unutuldu gitti.
Yine yeni sistemde komisyon ağırlıklı çalışmalarla meclisin etkinliğinin arttırılması konuşulmuştu ama o konuda da pratikte çözümler gelişmedi. Genel kurulda kabul edilmeyen konuların komisyonlarda tartışılması mümkün ama bu seçenek de komisyon başkanları tarafından eleniyor. En son sivil toplum kuruluşlarını ilgilendiren çok önemli maddelerin Kitle İmha Silahlarının Finansmanı başlığıyla yasalaşması örneğinde görüldüğü gibi torba kanunlar komisyonlarda yeterli tartışmalar yapılmadan, muhataplarının itirazları, önerileri göz önüne alınmadan genel kurulda oylamaya alınıyor. Başkanlık veya yarı başkanlık sistemlerinde meclis komisyonlarının etkin çalışabilmesi ve meclisin halk adına denetim yapabilmesi için komisyonda muhalefet vekillerinin oranının fazla olması yahut başkanın muhalefetten seçilmesi gibi yöntemler de kullanılmadığı için sistem iyice tıkanıyor.
İktidar Kendini Denetleyemez mi?
Genç milletvekilimizin ‘kendimizi denetlemek mantıklı mı’ kelimeleriyle ortaya koyduğu siyasi iklimin toplumsal sorunları gözardı edebilecek tarafgirliğini de düşünürsek; gündelik hayatın her alanındaki sorunların ancak elim sonuçlar ortaya çıktığında iktidar tarafından farkedildiği (!), bunun da yine ne denetim ne de sorunların çözümü noktasında kalıcı adımlar atılmadan yeni bir gündemle unutulduğu bir sonuç ortaya çıkıyor. Oysa bunun için gerekli kurum ve yöntemler var. Ve vekiller de bunun bir parçası olabilir. Yani kendi partisinin yönetiminde yaşananların pekâlâ takipçisi ve denetimcisi olabilirler. Örneğin muhalefet partilerinin dillendirdiği çıplak arama gibi bir noktayı; yürütme ve idari makamlardan çok daha fazla içselleştirerek ‘zinhar yoktur’ kolaycılığından öte; yaşananların takipçisi olabilirler.
Hukuki ve siyasi olarak yine rejim tartışmalarının yapıldığı, muhalefetin parlamenter sisteme geri dönmeyi, hükümetin de sivil anayasa ve yeni eylem planlarını gündeme taşıdığı bu günlerde; sistemde veya mevzuatta var olan düzenlemelerin işletilmediği yahut tam tersi yönde işletildiği gerçeğinin göz önüne alınması bir gereklilik olarak karşımızda duruyor. Bu tartışmalarının bir gündemi de var olan sistemin nasıl işletilemez hale geldiğini ortaya koyarak işler hale gelmesi için gerekli çözümlerin sağlanması olmalı.