2021’e giriş, Türkiye’de bazı konuların hiç değişmediğini göstermesi bakımından anlamlıydı. Fikri Sağlar’ın “başörtülü hâkimin adaletli karar veremeyeceği’ sözleriyle başlayan tartışmalar, siyasetçilerin el yükseltmesiyle uzunca bir süredir gündem olmaya devam ediyor. Yetmedi bir de soruşturma başlatıldı. Yazılıp çizilenlere bakılırsa; CHP’nin tüm açılımları göstermelik ve vitrin amaçlı.
AK Parti ise, yıllarca süren yasağı kaldırdığı gibi kadınların tüm sorunlarını çözmüştü ve siyasetten akademiye imkanlar kadınların tamamı için eşitti. Siyasette, kamuda, akademide yükselmek için liyakat yeterliydi. Üstelik sadece AK Partililer için değil tüm kadınlar için. Tabi buraya büyük bir ünlem koymak gerekiyor. Konunun böyle olmadığı her gün ortaya çıkan ‘hatırlı tanıdık’ olayıyla görünüyor.
Yıllar süren keyfi yasakların oluşturduğu travma, giderilmediği için küçük bir tartışma çok sarsıcı olabiliyor kadınlar için. AK Parti uzun yıllardır seçim dönemlerinde eski yasak görüntülerini gündeme getirerek, bu durumu lehine kullanmaya çalışıyordu. Ancak yeni kuşaklarda pek karşılığı olmuyordu bu çabanın. Fikri Sağlar bu anlamda yıllardır aranan ama pek ulaşılamayan ‘taze kan’ olarak yılın son günlerinde epey alan açtı.
CHP Lideri Kılıçdaroğlu’nun bu konuşmaları sahiplenmeyen ve de tepki gösteren tutumu; önemli olsa da umarım CHP bu konuda hem parti hem de taban nezdinde gerçek anlamda bir yüzleşme pratiği geliştirmesi gerektiğini farketmiştir. Buna karşı dillendirilen ‘vitrin’ söylemi ise doğrusu başörtü mevzusu dahil çok konuda epey deneyimli bir siyasetçi için aynaya bakmaktan öte bir şey değil.
Ne Özne Ne Vitrin
İşin siyasi yönü bir tarafa; başörtü ve kadınlar üzerinden yaşanan bu hesaplaşmada yeni olan bir konu vardı ki; sosyal medyada şöyle bir bakıldığında açıkça görülüyor. O da başörtülü kadınların büyük çoğunluğunun artık başörtü üzerinden tanımlanmak istemeyişleri… Ne nesne ne özne ne vitrin; siyasetin herhangi bir yerinde veya tartışmasında yer almak istememeleri.
Yüzlerce kadın ‘rahat bırakılmak’ isteğini dile getirdi. Sadece başörtü üzerinden değil, kıyafetleri başta olmak üzere hiçbir konuda siyasilerin hesaplaşmasının aracı olmak istemediklerini ironisi yüksek paylaşımlarla haykırdılar. Kadınlarla ilgili gündem oluşturmak isteyenlerin; kadın cinayetleri, çalışma hayatında düşük gelir başta olmak üzere yaşanılan ayrımcılıklar, kadınların görülmeyen emeği gibi konularla ilgilenmesi gerektiği de belirtiliyordu bu paylaşımlarda.
Geçtiğimiz yıl gerçekleştirdiğimiz İnformel Kadın Ağları araştırmasında bu konuyla kesişen bulgulara ulaşmıştık. Araştırma sonuçları; kadınların dayatılan siyasi tartışmaları gündelik hayat içinde bertaraf edebildiği ve kadınların giyim kuşamlarının değil içinde bulundukları şartların, yaşadıkları ayrımcılıkların siyasetin konusu edilmesi isteğiydi. Başka ilgi çekici bir konu ise; kadınların özellikle genç kadınların yaşam tarzı başta olmak üzere, dini, siyasi görüşlerinin çok esnek olabildiği ve tüm bu değişimleri kendi içinde uyumlu bir şekilde yaşayabilme kapasiteleri idi.
Yılların Birikimi ve Yorgunluk
Sosyal medyada yükselen ‘rahat bırakılma’yla ilgili paylaşımlarda dikkatimi çeken; mesajların tümüne sinen yorgunluk hali idi. Bir süre önce tartışılan din yorgunluğu kavramının derecesi daha yüksek bir tezahürü olarak tanımlanabilir bu durum. Ve bu birikim, sadece başörtü yasağıyla oluşmuş bir yorgunluk değil. Ondan önce de kadınlar başörtülerinin biçimlerinden rengine kadar sürekli bir yerlere ait sayılmaktan, sürekli hizalanmaktan, gündelik hayattaki tüm sorunların kendileri üzerinden konuşulmasından muzdariptiler. Ardından gelen yasaklar ve keyfiyet hali bu yorgunluğu daha da katmerlendirdi.