Çözüm sürecinde özellikle iktidar tarafındaki söylem sertliklerine ‘bakmayın konuştuklarına; böyle konuşup ciddi adımlar atıyorlar. En son böyle konuştuklarında müzakere masası kurulmuştu, şöyle olmuştu, böyle olmuştu” yorumu yaptılar aylarca. Şimdi seçim arifesindeyiz. Artık yukarıdaki tevillere ihtiyaç duymadan “PKK savaş istiyor, silahla baskı kuruyor, uluslararası yapıların güdümüne girmişler, bunlarla müzakere yapılmaz,” replikleri döşeniyorlar. Siyasetten anlayanlar bunun ‘milliyetçi oylara oynamak’ olduğunu ve başarı getireceğini söylüyorlar. Oysa siyaseten bile olsa iyi bir yöntem olmadığı sokaktaki insanların tepkilerinden belli. Gün geçmiyor ki çarşıda, pazarda, otobüste, vapurda şöyle bir cümle kulağıma çalınsın “Madem terör örgütüydü ne diye başımıza çıkardınız bunları”
HDP’nin milliyetçi oyları böyle durumlarda düşmez onca yılın deneyimi önümüzde. Devletin söyleminin sertleştiği an, Kürt hareketinin tabanı saflaşır ve sıklaşır. PKK’nın gücünü zorunlu göçlerden, faili meçhullerden, zorla kaybetmelerden sonra arttırdığı herkesin malumu. Neredeyse her evden bir kişinin halen dağda olduğu veya hayatını kaybettiği bir toplumu ‘dağdakilerle’ korkutmak ya da onların karşıtlığı üzerinden oy istemek bunca zamandır meseleyi hiç anlamamak demek. Memleketin batısı da ‘çözüm süreci başlatıp, müzakereyle çözeceğiz’ diyen siyasetin ‘bunlar müzakereden anlamıyor, bunu hak etmiyor” söylemlerine, üç yıl boyunca PKK’nın asayişi ihlal eden yol kesmelerini, işçi kaçırmalarını bile görmezden gelen, her gün Öcalan lehine övgüler düzen medyanın şimdilerde sert manşetler döşenmesine bakıp ‘hükümet akıllandı oyumuzu ona verelim mi’ diyecek? Yoksa ilk günden beri ‘bunlara diz çöktüreceksin’ diyen MHP’ye mi oy verecek?
Seçimden girdim ama beni asıl ilgilendiren ‘seçimi kazanalım da gerisini sonra düşünürüz” anlayışının topluma ve barışın kalıcılaşmasına olan olumsuz etkisi. Bunu hiç önemsemeyip ‘çözüm süreci bu restleşmeden etkilenmez’ diyenlere de hayret etmemek mümkün değil. Süreç dediğiniz eğer toplumun bir arada sorunsuzca yaşamasını sağlamayacaksa: kriz anlarında ötekinin boğazına sarılacak ruh yapısını, nesillere devredilen travmaları gidermeyecekse ne işe yarar? Siyasi başarı sağlanacak diye; ekonomik, siyasi istikrar, cenazelerin gelmemesi ve daha nice sebeple üç yıldır barışa ikna edilen insanları şimdi yine miting meydanlarından, manşetlerden çatışmaya hazırlanmak-kim ne derse desin- vebaldir. Yine aynı şekilde tüm yaşadıklarına rağmen ‘kendilerini bu ülkeye ve geleceğine ait’ hissetmeye başlayan Kürtlere de “Her şey seçim sürecine kadarmış, PKK olmazsa bizi kimse korumaz” duygusu ve akabinde gelişebilecek tepkiselliği yaşatmak da. Cizre olaylarından bu yana ‘Zerdüşt Kürtler dindar Kürtlere karşı’ algısı ve her sakallıyı IŞİD militanı gibi kurgulatma halleri de cabası. Suriye’deki durum bazı konuların siyasete araç edilemeyeceğinin en korkunç örneği olarak başucumuzda duruyor. Aklı ve vicdanı olana ibret için yeter.
Soma, Enes ve Meclis…
Soma faciasının sene-i devriyesine çok az bir süre kaldı. Babası madende ölen 3 yaşındaki Enes de hayata tutunamadı. İnsanın hayatında bir çok dönüm noktası oluyor. Önce ve sonra diye. Bunlardan biri benim için Soma. Bir yıl boyunca işçi ölümleri yaşandığı halde hiç duyulmayışı, meclisin gündemin geldiğinde bile oralı olunmayışı, göz göre göre gelen facia. Patlamanın hemen ardından gittiğimiz Soma’da şahit olduğumuz acı, öfke, çaresizlik. OHAL günlerini hatırlatan güvenlik önlemleri, sokaklardaki gaz kokusu. Madende ölenlerin hayat hikayelerinde hatırladığımız tanıklıklar. Televizyon ve bilgisayar ekranlarından başında tek derdi günü kurtarmak, savaşına malzeme etmek isteyenler. Onca insanın öldüğü, ocağın söndüğü yerde ‘beyaz gömlek’ övgüleri yapanlar, yerde tekmelenen işçiyi değil tekmelerin sahibini savunanlar. Bir hareketin başladığı yerde olmayışının oradan bakmadığının vücut bulma haliydi. Enes’in tedavisi için verilen iki soru önergesi kabul edilmemiş. Yeni adaylarının röportajlarında tek argümanının “Reisi şöyle seviyoruz, böyle seviyoruz, böyle bağlıyız” olduğu bir meclise hazırlanıyoruz. Allah muhabbetlerini arttırsın gözümüz yok; ama aslında Enes’lerin sesini duymak için seçildiklerini de ara sıra hatırlasalar fena olmaz.