Kadınlar Barışı Birbirlerinin Yarasını Sararak İnşa Edecek!

Buluşan Kadınlar Platformu’nun KA-MER Vakfı’nın desteğiyle Diyarbakır’da düzenlediği “Ortak Geleceğin İnşasında Kadınların Rolü” konulu kadın buluşmasına giderken Nazan Bekiroğlu’nun Nar Ağacı’nda anlattığı bir tehcir hikayesinin kadın kahramanları vardı zihnimde. Tehcire gönderilen Ermeni komşusunun kendisine emanet ettiği kızı ve kendi kızıyla Trabzon’dan göç etmek zorunda kalan Zehra Hanım’ın zorlu yolculuğu… Bu coğrafyada savaş, tehcir, sürgün, faili meçhuller, göç bütün zorlu yolculukların kadınların dünyasında nasıl bir yarılmaya sebep olduğunu Zehra Hanım’ın hikayesinde sarsıcı bir şekilde hissetmek mümkün.

Ama kadınlar birbirlerinden o kadar uzağa itildi ki; yaşadıklarının, acılarının, yaralarının ne kadar benzer olduğunu unuttular. Toplumun diğer bireyleri gibi…

Türkiye’nin her köşesinden farklı dünya görüşlerinden, hayat biçimlerinden, inançlarından, etnik kimliklerinden yaklaşık 400 kadınla Diyarbakır’da yaptığımız buluşma; bize işte bu ‘unutma’ halinin yakıcılığı üzerine oturup düşünme ve karşılıklı ‘halleşme’ imkanı verdi.

Bütün ilklerde olduğu gibi ilk karşılaşma hali bir tür ‘hesaplaşma’ gibi yaşandı. İdeolojilerin, yaşanmışlıkların, sıkıştırılmış kampların kelimeleri döküldü ilk önce dillerden; “biz bu acıları yaşarken siz yoktunuz, siz yaşamadınız, siz nerdeydiniz, en çok biz yaralandık, bizim yaralarımızı sebebi sizsiniz”

Ama sonra en büyük yaraların ‘dilden’ geldiğini ve iyileşmenin de ‘dilden’ başlayacağını keşfettik hep birlikte. Gülten Kaya’nın metanet ve sukunetle açtığı yolu; Takuhi Tovmasyon; Ermenilerin bu topraklarda yaşadıkları trajedileri kendi ailesinin hüzünlü hikayesinin detaylarında anlatarak genişletti. Roboski’den gelen kadınlar; acıya kesmiş yüzleriyle bir kez daha ‘adalet’ aradılar.

“Barışmak için kardeş olmak gerekmiyor”

Kamudaki başörtü yasağından, 28 Şubat’ın süren mağduriyetlerine, kadın cinayetlerinin yakıcılığından barış sürecinin toplumsallaşmasına, yeni anayasanın yapılmasının öneminden, demokrasinin tüm kesimleri kapsamasına kadar bir çok önemli vurgu yapıldı konuşmalarda. Kürt meselesi gündeme geldiğinde en çok sığınılan kardeşlik vurgusu ve ‘anneler ağlamasın’ söylemi de sık sık tekrarlansa da; ‘Barışmak için kardeş olmak gerekmiyor” itirazı da büyük çoğunluk tarafından kabul gördü toplantıda. 

CHP Parti Meclisi Üyesi Gülseren Onanç’ın hem cumhurbaşkanı hem yeni anayasa hem de yerel seçimlerde kadınların bir araya gelerek ortak adaylar ve çalışmalar yapması gerektiğiyle ilgili önerileri toplantının en somut önerileri arasındaydı.  Leyla Zana ve Merve Kavakçı’nın yer alacağı oturum; Zana aynı sıralarda Ankara’da yapılan barış konferansında olması sebebiyle gerçekleşemedi. Oturumun moderatörü Yazar Yıldız Ramazanoğlu, Zana’nın yokluğunu O’nun Meclis’ten çıkarılmasına sebep olan unutulmaz sözlerini “Ez vê sondê li ser navê gelê kurd û tirk dixwîm (Bu yemini Türk ve Kürt halklarının kardeşliği adına ediyorum)” Kürtçe okuyarak gidermeye çalışması büyük alkış aldı. KA-MER Başkanı Nebahat Akkoç’un, “Hep kafamızdaki başörtüsünü ya da Kürt olduğumuzu, Ermeni, Alevi olduğumuzu hatırlamayacağız. Bu kimlikleri hafifletip küçülttüğümüzde yanımızda birine daha yer açılacak. Onu tanıyıp dayanışacağız.” sözlerini destekleyen Genç Siviller’den Şehadet Çitil, “Bize şimdi biraz hafifletilmiş kimlik lazım. Türkler de azıcık Kürtleşmeli, azıcık Ermenileşmeli” diye konuştu. “Barış için sözün başladığı yerdeyiz” diyen Çitil’in “Biz bu topraklarda acılarda büyük mutlulukta küçük ortağız; şimdi mutlulukta büyük ortak olmak istiyoruz” sözleri salondan büyük alkış aldı.

Toplantıda konuşan Akil İnsanlar Heyeti’nden Kezban Hatemi de, yüzleşmenin önemine dikkat çekerek, “Mağdurun yanında yer almak bir bilinç meselesidir. Ancak toplumun beyinlerine kazınmış refleksler nedeniyle o bilinç, halkımızdan esirgendi. Biz ne kadar vicdanımızın sesini dinledik? Ne kadar mağdurun yanında yer aldık? “Artık vicdanlarımızla yüzleşeceğiz. Önce yüzleşeceğiz, sonra helalleşeceğiz” dedi. Sabancı Üniversitesi’nden Ayşegül Altınay ise, toplantıdaki birçok konuşmada vurgu yapılan çok kültürlülük kavramını geleneksel sanatımız olan ebruyla somutlaştırdı: “Su temelli olan ebru, akışkanlık, esneklik, geçişkenlik ve değişkenlik çağrıştırıyor. Kimlikler, kültürler arasında net sınırlar yok, hepsi birbirinin içine giriyor, karışıyor. Ebru penceresinden, birlikte yarattığımız bu topluma ve kendi içimize baktığımızda neler görebiliriz? Kendi ebrularımızı görmeye, kendi çoğulluğumuzu farketmeye başladığımızda, acaba arzu ettiğimiz barış çerçevesine yaklaşmış olabilir miyiz?” Cynthia Enloe’nin “savaşlar cephede biter, evde devam eder” sözlerini de hatırlatan Altınay, “Uludere’den Reyhanlı’ya, atılan bombalardan evlerde yakılan canlara, alınan hayatlara savaşın ve şiddetin nasıl hayat bulduğunu ve nasıl hayat aldığını göremediğimiz sürece şiddet bir yerde bitip başka bir yerde devam edecek” diye konuştu.

Gün boyu süren oturum ve forumlarda konuşulanlar kadar gece düzenlenen iki etkinlik de bu karşılaşmaların hakikatinin daha iyi anlaşılmasını sağladı. Bunlardan ilki; bütün kayıplar için kavrulan helvaydı. Takuhi Hanım’ın amcası Mardik için kavurmaya başladığı helvaya buluşmadaki her kadın kendi dua ve dileklerini kattı. Barış sürecinin devamı için okunulan hatimlerin dualarının ardından helva kazanının başına toplanan kadınlar; Kürtçe, Ermenice, Türkçe ilahiler okudular. Dualarda bu topraklardaki kayıplar ve yanıbaşımızdaki Suriye’de yaşanan insanlık dramı da unutulmadı, şiddete uğrayan kadınlar da. Mülteciler, yetimler, şifa bekleyen hastalar ve daha nicesi.. İkinci gecede ise halayda buluştu kadınlar. Halaydan, zeybeke, şemameden, horona bu coğrafyanın yıkımlara, acılara, zulümlere direnen kültürüyle hem hal oldu kadınlar… Konuşmakla halleşemeyenler halay gecesinde halleştiler diyebiliriz bir bakıma.

Yeni bir kafiye tutturmak

Toplantıda yaptığım konuşmada; herkesin kendi yarasına odaklanmasının veya biricik bulmasının bizi birbirimizden uzaklaştırdığına ve aslında hepimizin yaralı olduğuna vurgu yapmaya çalışmıştım. Acılarla oluşan yaralarımızı, berelerimizi yorgunluğumuzu ancak bir araya gelerek giderebileceğimizi Nar Ağacı’ndan şu alıntıyı da vererek dile getirdim:

“Bir tarafımız hep kırıklarla kalacak belki ama ihtimal bir kafiye tutturabiliriz. Bütün yorgunluklarımızı yekdiğerinde dinlendirebilir birbirimize sığınabilir. İki ayrı ırmağın delicesinde değil bir ırmağın derininde akabiliriz, yeniden diyebiliriz.”

Toplantının ardından yayınlanan bildiri kadınların ‘yeniden’ diyerek ayrıldığının işaretlerini taşıyor:

“Her anını dolu dolu yaşadığımız, gözyaşlarımızın sık sık akmasına engel olamadığımız, birbirimizin acılarına, kayıplarına, hikayelerine dokunduğumuz bu iki gün boyunca, Takuhi Hanım’ın güzel deyişiyle, “birbirimizin ayağındaki dikeni çıkara çıkara” yol almamız gerektiğini, kalıcı ve sürdürülebilir bir barışı ancak bu şekilde inşa edebileceğimizi idrak ettik. Erkek egemen siyaset diliyle barış ikliminin oluşturulamayacağını, mağduriyetler arasında bir hiyerarşi kurulamayacağını, “ben bu mağduriyeti yaşarken sen neredeydin?” diye birbirimizi suçlamanın asıl mağdur edeni gözden kaçırmamıza sebep olduğunu, doğru tespit yapmanın doğru pozisyon almak anlamına gelmediğini öğrendik.

 Bizler, bu coğrafyanın bütün illerinden büyük bir coşkuyla Diyarbakır’a gelen kadınlar, bu çözüm sürecine gözümüz gibi, bebeğimiz gibi bakma hassasiyeti ve kararlılığı içinde olduğumuzu dostun düşmanın herkesin bilmesini istiyoruz. Ne yaparsak yapalım, kaybettiğimiz canları geri getiremeyeceğiz ama bu barış sürecinde iyileştireceğimiz her yaranın, kaybettiklerimizin yerine koyabileceğimiz güzel bir şey olacağı umudundayız.

Ve ayrıca diyoruz ki, Barış sürecinin aktörleri, tarafları sadece Türkler ve Kürtler değildir, bu coğrafyada ayrımcılığa, haksızlığa, adaletsizliğe ve zulme uğrayan her insan, her etnisite, her din, her kimlik barış sürecinin doğal aktörü sayılmalıdır ve sürece dahil edilmelidir.

Çözüm için irade koymak ne kadar önemli bir işse, bu çözümü sürdürülebilir ve kalıcı bir şekilde inşa etmek de öylesine önemli, çaba ve hassasiyet gerektiren bir iştir;

Biz kadınlar bu işe talibiz, bu işin başındayız, bu işin takipçisiyiz…

Barışı susarak değil konuşarak, unutarak değil yüzleşerek ve helalleşerek inşa edeceğiz”

Site Footer