Samatya’da Ermeni yaşlı kadınlara yapılan ve Marisa Küçük’ün hayatını kaybettiği saldırılar, dün nihayet hem devletin hem de medyanın gündemine girebildi. Valilik, saldırıların etnik kökenli olmadığını, başka 2 yaşlı kadının da saldırıya uğradığını açıkladı, medya temsilcileri de Samatya sokaklarındaki birkaç saatlik mesainin ardından; birbirine yakın anonslarla ana habere ‘sıcak’ bir iş yetiştirerek, görevini yerine getirdi! Samatya’da her sokakta bir kameranın araştırma yaptığı saatlerde, ben de hem neler yaşandığını yerinde gözlemlemek hem de ulaşabilirsem ailelere ‘geçmiş olsun’ ziyaretinde bulunmak için mahalledeydim.
Saldırılar genellikle Fatih Sultan Mehmet döneminde patrikhane olarak kullanılan Surp Kevork Kilisesi’ne çok yakın sokaklarda yaşanmış. Samatya meydanında yahut istasyona yakın caddelerde gerginliğin izleri hissedilmezken, özellikle kiliseye yakın sokaklardaki hem evlerde hem de işyerlerinde tek gündem bu saldırılar olmuş. Su almak için girdiğim bakkal dükkânında, ekmek almaya gelen bir mahalleli kadın, sokakta kameraları görmenin tedirginliğiyle ‘yeni bir saldırı mı oldu’ diye panikle soruyor. Bakkal benden dolayı temkinli bir şekilde, ‘yok, öncekiler için gelmişler’ diyor. Az ötedeki kuaförde de konu yine aynı, züccaciye ve terzi dükkânlarında olduğu gibi. Samatya, birbirinden farklı kültürlerin birlikte olabildiğince barış içinde yaşadığı semtlerden. Konuştuğunuz herkes, birlikte kutlanan paskalyalardan, bayramlardan söz ediyor. Kilise avlusunda top oynayan çocukların çığlıkları, o sıralarda okunan öğle ezanına karışıyor. O yüzden saldırganın Samatyalı olabileceğini düşünmüyorlar. Samatya’daki tinerci gençlerin bile mahalle kültürüne azami şekilde saygı gösterdiğini anlatan mahalle sakinleri var.
Saldırıya ilk uğrayan Turfanda Küçük, olayın üstünden 2 ay geçmesine rağmen henüz iyileşememiş. Yatağında iki büklüm bir şekilde yaşadıklarını anlatırken, dehşeti tekrar yaşıyor gibiydi. Küçük’ün torununun eşi Arev Cebeci, olayı ilk başta adli bir vaka olarak düşündüklerini ve dillendirmediklerini ama saldırılar arttıkça bunun böyle olmadığının ortaya çıktığını anlattı bize. Cebeci, “15 milyon olarak belirtilen İstanbul nüfusunda taş çatlasa 50 bin olan Ermenilerden 3 kadının hem de Samatya’da aynı şekilde saldırıya uğraması bunun tesadüf olmadığını gösteriyor.” dedi. Görüştüğüm diğer Ermeni mahalle sakinleri de, saldırıların Ermenileri hedef aldığı görüşüne katılıyor. Ancak büyük çoğunluğu olayların başka boyutlara dönmesinin tedirginliğiyle ya konuşmak istemiyor ya da konuşsa bile kimliğini açık etmek istemiyor. Hissedilen ortak duygu, korku ve tedirginlik. Özellikle yaşlı yakınları daha da tedirgin. Evde olabildiğince onları tek başlarına bırakmamaya ve sokağa göndermemeye çalışıyorlar. Sadece Ermeniler değil Samatya’nın diğer sakinleri de tedirgin. Hem mahallelerindeki iç huzurun etkilenmesinden hem de olayın başka siyasi boyutlara taşınmasından endişeliler. Görüşebildiğim mahalle esnafından özellikle kadınlar, aynı saldırıların kendilerine yapılmasından dolayı da bir tedirginlik yaşadıklarını anlatıyorlar.
Adıyaman’da Alevi evlerinin işaretlenmesi ve Hatay’da yaşanan gerginliklerle ilgili olayların hemen ardından sahaya gidebilmiş biri olarak Samatya’da da aynı filmin bir kez daha yaşandığını görmek beni üzdü. Ortada acılı bir geçmişin üzerinde hayatlarına devam etmeye çalışan bir topluluk var. Ve çok yakınlarında özellikle en savunmasız olan yaşlı kadınlar seçilip, saldırıya uğramış ve biri hayatını kaybetmişken; devlet aklı hep aynı şekilde, “Tedirgin olmayın, olay etnik değil, başka saldırılar da var” diyerek tedirginliği algılamak yerine onu yok saymak şeklinde çalışıyor. Adıyaman’da “çocuk işi” denilip geçiştirilmeye çalışıldığı gibi. Oysa bu tip saldırıların Ermenilerin büyük çoğunluğunda 1915, 24 Nisan olayları, 6-7 Eylül olayları, Hrant Dink’in öldürülmesi gibi birçok yarayı tekrar kanattığını görebilecek sosyal bilimcilerden destek alan bir bakışa ihtiyaç var, hem olayla ilgili yaşanan tedirginliğin önlenmesi hem de bu olayların başka boyutlara dönüşmemesi için.
Bu saldırıların etnik veya siyasi bir hedefi olmasından çok Ermenilerin bunu böyle hissetmesi, şu anda algılanması ve anlaşılması gereken. Samatya sakinlerinden, ticaretle uğraşan ve Marmara Üniversitesi’nde takı tasarımı dersleri veren Viktor Öcal, valilik açıklamasını nasıl değerlendirdiğini sorduğumda; ‘bu filmi daha önce yaşamış olmanın’ hissiyatıyla “Hrant Dink’i valiliğe çağırırken de başka şeyler söylemişlerdi, ama öldürüldü.” şeklinde cevap veriyor. Öcal, Samatya’nın hedef seçilmesinin sebebinin Marmaray’la birlikte bölgenin ekonomik olarak değer kazanmasıyla ilgili olduğunu düşünenlerden. Mahallede yaptığım görüşmelerden bu düşüncenin yaygın bir şekilde dillendirildiğini de gözlemledim. Yine aynı şekilde emlakları ucuza kapatmaya çalışan rant çevrelerinin varlığından da söz ediliyor. Özellikle istasyon bölgesinde evlerin çoğunda, kiralık ve satılık ilanları yer alıyor. Bu saldırılardan çok önce Aydın Boysan’la Samatya’da doğduğu ev ve sokakta çekim yaparken konuştuğumuz mahalle sakinleri de kentsel dönüşümle yerlerinden edilmek istendiklerini dile getirmişlerdi. Viktor Öcal, aynı durumun daha önce Gedikpaşa, Kumkapı ve Yenikapı’da yaşandığını, bu semtlerdeki yer değiştirmelerin bölgenin göçle kültürel yapısının zedelenmesi sebebiyle olduğunu hatırlatıyor. Samatya’daki saldırıların en önemli boyutunun yaşlı kadınların hedef olarak seçilmesinin olduğunu dile getiren Viktor Öcal, “Mahallede doğmuş büyümüş biri olarak ben bile hangi evde kimin oturduğunu bilmezken, birilerinin bunu biliyor oluşu ve hedef seçmesi olayın basit bir gasp durumu gibi ele alınmasının normal olmadığını ortaya koyuyor.” diye konuşuyor.
Devlet aklı aynı şekilde davranırken sivil toplumun ve olaya duyarlılık gösterenlerin tavırlarının çok farklı olmadığını gözlemlemek de üzücü. Özellikle sosyal medyada duyarlılık adı altında doğruluğu sorgulanmadan bazı bilgilerin dolaştırılmasının, kişisel bazı hissiyatların genelin hissiyatı şeklinde lanse edilmesinin durumu daha içinden çıkılmaz hale getireceğinden de endişe etmemek mümkün değil. Bugün Samatya meydanında düzenlenecek ‘destek’ gösterisinin de bu anlamda, mahallelinin tedirginliğini artıracak siyasi bir hüviyete bürünmesinin engellenmesi lazım. Keşke bu gibi durumlarda siyasi bir tavır takınılmadan önce daha insani ve sivil inisiyatifler harekete geçebilse.