“Körpecik beyinlerde, çocuklardan katil yaratma çabalarının en bariz örneği şimdi de ders kitaplarında mı?” Böyle soruyor Süryani STK’ları birkaç haftadır mail gruplarında dolaşıma soktukları imza kampanyasının duyurusunda. İmza kampanyasının sebebi; Milli Eğitim Bakanlığı’nın bu yıl 10. sınıflar için hazırladığı tarih kitabındaki ‘Süryaniler’le ilgili akla zarar bilgiler.
Kitabın 65. ve 66. sayfalarında yer alan metinlerde; Süryanilerin Birinci Dünya Savaşı sırasında Rusların kışkırtmalarıyla ayaklandığı yer alıyor. Tarih kitaplarının hepsi zaten bu tez üzerine kurulu, kışkırtılan ve isyan eden teb’alar, azınlıklar.
Bu kadar alınacak, ‘çocuklardan katil yaratma çabası’ olarak görecek ne var diye düşünenler olacaktır. Bu ‘güvercin tedirginliği’ olarak özetleyebileceğimiz ruh halinin sebebini anlamak için Süryanilerin son yıllarda yaşadıkları sorunları öğrenmemiz gerekiyor. Gerekiyor; çünkü gündem yoğunluğu hiç bitmeyen bu ülkede, onların neredeyse hiç sesi çıkmıyor, çıksa da işitilmiyor.
Biraz anlatayım. Haziran sonunda Midyat’a yaptığım kısa bir gezinin ardından Süryanilerin sorunlarını yerinde gözlemleme ve kendilerinden dinleme fırsatı bulmuştum. ‘Kadim ama mutsuz azınlık’ın söyledikleri yüreğimde çok yer etmişti. Seçim atmosferinden çıkmış ve yüzde 50 iktidar partisinin desteklediği mutlu azınlıkların bahsinin yapıldığı günlerde; çok uzaklarda kelimenin tam anlamıyla ‘mutsuz bir azınlıkla’ karşılaşmak çok etkileyiciydi benim için. Ama araya başka acil yazılar, değişen gündemler girdi; yazı, başlığı ve ilk paragrafıyla hem bilgisayarımın hem de aklımın bir ucunda asılı kaldı. Derken bayram arefesinde iyi bir haberle karşılaştık. Baskın Oran’ın deyimiyle ‘tek maddelik devrim’ diyemesek de gayrimüslimlerin gasp edilen hakları için gecikmiş bir telafi niteliğindeki kararnameydi bu sevindirici gelişme. Hazır azınlıklar gündeme gelebilmişken, Süryanilerin yaşadıkları sorunları gündeme getireyim diye tekrar oturdum yazının başına. Ama bu kez acıların, çatışmaların, ölümlerin yakıcılığının gölgesi düştü üzerimize.
Anadolu’nun en kadim ve en mazlum halkı olan ve ‘hiç isyan etmediklerini’ ısrarla belirten Süryaniler; daha önce pek yer almadıkları ders kitaplarına ancak ‘isyan’ söylentileriyle girebildiler. Arazilerine, kilise mallarına bizzat devlet tarafından el konulan, yıllar süren gurbetin ardından döndükleri topraklarında ‘yeni sahipler’ tarafından şiddete varan tepkilerle karşılaşan, çocuklarını ötekileştirmelerden uzak tutabilmek için yüksek duvarlı kiliselerde mecburi yaz okulları düzenleyen, kadim yapılarına restorasyon izni alamayan, adalet arayışındaki davaları bürokrasiye takılan Süryaniler, ders kitaplarındaki bu ibareleri ‘bebekten katil yaratma’ çabası olarak görmesin de ne yapsın? Hem de TV dizilerinde her türlü kötülüğün sahibi olarak resmedildikleri zamanlarda.
Devlet iki şekilde el koyuyor Süryani kiliselerinin mallarına. Kıraçsa uzun yıllar ekilmemişse hazineye devrederek, yeşilse orman arazisi vasfı koyarak. Bir kere el koymayı kafasına koymuş. Bunun için kılıf hazır. Bir diğer vahim durum, çevre köylülerin ‘manastırlarda misyonerlik faaliyetlerinden’ tutun da, Süryani halkı kışkırttıkları, müze olduğu halde manastırlarda ibadet yapıldığına kadar birçok kabul edilmesi güç konuyla savcılığa şikâyetlerde bulunması. Bu şikâyetlerin savcılık tarafından kabul edilip, dava süreçlerinin başlaması. Yüzlerce dava var şu an bu konularla ilgili. 1600 yıllık Deyrulumur (Mar/Mor Gabriel) Manastırı’nın arazileri, manastırı korumak için yapılan duvarlar bile mahkemelik durumda.
Bir yandan bu davalarla boğuşurken; diğer yandan kendilerine ve kiliselerine karşı yapılan fiili saldırıları da yaşıyor Süryaniler. Karakola iki adım mesafedeki kiliselere yapılan saldırılar ‘faili meçhul’ olarak kalıyor. Evlerine ‘misafir’ konumuyla gelen kişiler tarafından tehdit ediliyorlar. Konuyla ilgili yaptıkları şikâyetler, güvenlik güçleri tarafından önemsenmiyor. Bu, haliyle ‘danışıklı dövüş’ olarak algılanıp, tedirginliğini artırıyor Süryanilerin.
Yaptığım görüşmelerde hissettiğim başka bir kırgınlık ise bütün bu sıkıntıları dinî hassasiyeti olan bir Başbakan’ın iktidarında yaşamakta oluşlarıyla ilgili olduğuydu. AK Parti’nin iktidarında ‘dinî bir topluluk’ olarak yaşadıkları sorunların göz ardı edilmeyeceğini düşünmüşler ve bu yüzden hayal kırıklıkları daha sarsıcı olmuş. Azınlık mallarının sahiplerine iade edileceği müjdesini verdiği iftar sofrasında, ülkedeki bazı inanç gruplarının farklılıklarından dolayı sıkıntılar yaşadığı günlerin geride kaldığını belirterek, “Kimsenin hatasını sahiplenmeyeceğiz ki o hataları tekrarlama cesareti bulmasınlar. Bu topraklarda yaşayan tek bir vatandaşımızın ruhunun incinmesine, ayrımcılığa maruz kalmasına müsaade etmeyiz, edemeyiz.” diyen Başbakan’ın, hükümetinin Milli Eğitim Bakanlığı tarafından bastırılan tarih kitaplarında yer alan ibareler nedeniyle Süryanilerin bugünlerde haklı bir kırgınlık yaşadığını bilmesi gerekiyor. Ve en önemlisi Anadolu’nun en kadim halkının son yıllarda yaşadığı kabul edilmez saldırı ve davalarla ‘Fırat’ın kenarında unutulmuş, mutsuz bir azınlık’a dönüştüğünü…