Ayrımcılık Kabul Edildi, Ya Hukuksuzluk?

Birleşmiş Milletler Kadınlara Karşı Ayrımcılığın Kaldırılması Komitesi (CEDAW), geçtiğimiz günlerde önemli bir karar aldı.

Ve Türkiye’nin 2014’e kadar başörtüsü yasağının eğitim, çalışma, sağlık, politik ve kamu yaşamına olumsuz etkilerini değerlendirmesini ve bu ayrımcı sonuçların tamamen yok edilmesi için önlemler almasını talep etti.

Yine aynı hafta başörtüsü yasağı konusunda önemli bir çalışmayı TESEV gündeme getirdi. TESEV, Demokratikleşme Programı çerçevesinde hazırladığı “Uzman Mesleklerde Başörtülü Kadınlar: 2010 Türkiye’sinde Ayrımcılık Meselesine Yeniden Bakmak” konulu raporunu açıkladı. Dilek Çindoğlu tarafından Aralık 2009-Haziran 2010 tarihleri arasında Ankara, İstanbul ve Konya’da 78 kadın ve 25 erkekle görüşülerek hazırlanan raporda; başörtülü kadınların istihdam sürecinde yaşadıkları tek engelin kamuda çalışma yasağı olmadığı vurgulanıyor. Özel şirketlerde de başörtülü kadınların görünür durumda olmalarının, işe alınmalarında, ücret politikalarında, çalışırken ve terfilerde engelleyici bir faktör olduğu da çalışmanın bulguları arasında. Kamudaki yasağın özel sektörü de etkilediği belirtilen raporda; başörtülü kadınların iş bulduklarında da yasağın yayılma etkisinden dolayı ‘görünmez’ olmalarının istendiği de vurgulandı.

Kısacası CEDAW ve TESEV’in raporları; başörtülü kadınların iş, eğitim, çalışma, sağlık, politik ve kamu yaşamında ayrımcılığa uğradığında ve bu ayrımcılığın giderek derinleştiği konusunda hemfikir. Ancak iki raporda da; bu ayrımcılığın hukuk alanında yani en temel insan hakkı olan adaletin tesisinde de yaşandığı göz ardı edilmiş.

Hukuksuzluğa dönen bu ayrımcılık, geçtiğimiz hafta medyanın bir kısmı tarafından büyük ilgi gören Uğur Dündar’ın meşhur testis davasından 10 bin lira ceza almasının Yargıtay tarafından onanması haberiyle iyice gün ışığına çıktı.

Biraz hatırlatacak olursak, Mersinli 16 yaşındaki çoban A.F.G.’nin Konya 3. Asliye Hukuk Mahkemesi’nde açılan davada kazandığı 5 bin liralık tazminat davasını, Yargıtay’ın 4. Hukuk Dairesi tazminatı 10 bine çıkararak onadı.

Bu gelişme gazetecilerin; insanların hayatlarını, kişilik haklarını hiçe sayarak haberler yaparken en azından daha dikkatli olabileceklerini düşündürtmesi açısından önemli. Ancak bu karar aynı olay sebebiyle dava açan başörtülü doktorun kabul edilmeyen davasını hatırlattığı için bir o kadar yaralayıcı.

Hürriyet’in Uğur Dündar imzasıyla; başörtülü olduğu için A.F.G.’yi muayene etmediği ve testislerini kaybetmesine sebep olduğu suçlamasıyla manşet yaptığı Dr. Kezban Arbağ’ın (Uğur Dündar’ın haberinin yalan olduğu ortaya çıktı ve özür dilemek zorunda kaldı) tazminat davası reddedilmişti. Kezban Arbağ, Konya 1. Asliye Mahkemesi hakimi tarafından sadece reddedilmekle kalmamış alenen hakarete uğramıştı.

Hakim Abdullah Çoban, “Davacı kamu görevi gören doktor olarak okuduğu müspet ilmin ve akılcı bilimin aksine başına taktığı ‘türban’ın altındaki zihniyet nedeniyle eleştirilmesine, bu eleştiriler ağır da olsa katlanmak zorunda olduğundan, ispat edilemeyen davanın reddine karar verilmesi gerekmiştir.” gerekçesiyle reddetmişti Kezban Arbağ’ın şikâyetini…

Konu başörtüsü olunca her kişi ve kurumun olduğu gibi hukukun da keyfiyet gösterebileceğinin ve bu keyfiyeti hakaret ve tacize dönüştürebileceğinin en güzel kanıtıdır bu cümleler ve bu davanın reddi.

Türkiye’nin CEDAW’in verdiği ‘ev ödevi’ni yapıp yapmayacağı önemli. Ama öncesinde başörtüsü yasağında ‘ama’ları olanların bu ‘taciz ve ayrımcılığın’ vahametini fark ederek toplumdaki yasak karşıtı mutabakata destek vermesi daha da önemli.

Site Footer