Her geçen gün ölümlerin ve acıların arttığı bugünler de ‘bu filmi daha önce görmüş olmanın’ dayanılmaz ağrısıyla sığınıp duruyorum bu dizelere… Ölümün kendisinden bile yakıcı ‘filmi daha önce görmüş olmak’ hissi. İlk değil kuşkusuz yaşadığım bu hissiyat. Tarih sık tekerrür ediyor bu coğrafyada. Ama demokratik açılım kararlılığında bir hükümetin iktidarında, demokratik açılım muhataplarının temsilcilerinin Meclis’te grup kurmuş oldukları bir dönemde yaşadığımız için; ‘aynı filmi görmüş olmaya’ biraz daha şaşırıyor insan.
Hayatı pazarlıkların, öfkelerin, acıların diyeti olan insanların ölüleri de aynı kaderden nasibini alıyor. 1990 yılında dirilerin sırtından istediği desteği alamayan PKK; ölülerin üzerinden bir kirli oyun başlatmıştı. Karşı kıyıdakiler aynı kirli oyuna devam edince; bugün bile utanç ve acıyla hatırladığımız görüntüler yaşanmıştı. 20 yaşındaki Kamuran Dündar’ın cenazesini toprağa vermek, tamamen keyfi olarak bir propaganda aracı olarak seçildi. Aile de daha yakındaki camiyi seçmeyerek; olayın mitinge dönüşmesine destek verdi. Ama asıl suç cenazeyi panzerlerle, helikopterlerle ablukaya almak isteyen yöneticilerdeydi. Göstericilerden açılan bir ateşle o sarsıcı olaylar yaşandı. PKK’nın arayıp da bulamadığı desteği kendi elleriyle verdi o zamanın silahşorları. Aliza Marcus “Kan ve İnanç” kitabında PKK’nın eski komutanlarının “Bu protestolar PKK’yı” kurtardı diye konuştuğunu yazıyor.
Aradan onca zaman geçmesine rağmen yine aynı kirli oyun oynanıyor. Cenazelerin ailelerine teslim edilmemesi, işkence görüntüleri, yine birileri PKK’nın saflarını sıklaştırmak istiyor. Açılımda kararlı olduğunu söyleyen hükümetin, dirilerden önce ölülere sahip çıkarak; bu kararlılığını göstermesi gerekiyor. Her kimse bu ölüye bile saygısı olmayanın derhal hak ettiği cezayı almasının sağlanması şart.
Ölülere sövmeyin! Çünkü onlar, önceden ahirete göndermiş olduklarının sonuçlarıyla başbaşadırlar” buyurmuş bir Peygamberin ümmeti olarak; sövmeyi bırakın işkence yapanların zulmüne kulaklarını ve gözlerini kapatacak duruma nasıl geldik? Dirisini savaşın baronlarına kurban ettiğimiz evlatların ölüsünü de aynı kirliliğe kurban ediyor olmanın kahrediciliğine nasıl kapıldık? Öfkemiz imanımıza niye hep galip geliyor?
Son zamanlarda Kürtler ne istiyorlar sorularına çok muhataplar ya… Ben bu soruların cevaplarını bilmek isterdim… Ve hepimiz için biraz daha sakinlik ve hakkaniyet.